"Kim kendini bildi, Rabbini bildi." Ey hakikat yolcusu, ey hakikatinin yolcusu...
Bütün hakikat yolculuğu bu cümlenin içindedir. İnsan bu cümleyi anladığı ve açabildiği kadardır. Dünya yolculuğunda bu cümleye muhatablığın ne kadar ise cennette de görmenin bilmenin ölçüsü odur.
Peki yaratılmış akıl yaratılmamışı nasıl ihata edebilir ki? Akıl gözü suret görür, mana görmek kalbin basiretiyle olur. Akıl hakikatleri, ince manaları kavrayamaz.
Zatın görülemeyeceğini biliriz. "Kendi suretimde yarattım" dediği, en güzel esmalarının aynadarı yaptığı, esmalarının muhatabı, mazharı güzel insan; sen O'nu esmalarından bilirsin.
Bilirim sana suret verene iştiyak duyarsın ama sana suret verene giden yol esmalara çıkar. Cebrail (as) Peygamber efendimize geldiğinde "oku" der. Oku emrinin muhatabı ümmi Peygamber neyi okuyacaktır.
Tabiki önce kendi sonra alemin kitabını esmalar üzerinden okuyacaktır. Peygamber önce korkar, uçurumların kenarına kanatlarını gerer güzel öğretmen Cebrail (as), kainatın efendisi düşmesin diye.
Sonra "Ey örtüsüne bürünen" hitabı gelir. İnsanın üzerindeki gaflet örtüsünü atıp, inkarı terk etmesi ve uyanması istenir. Uykudan uyanan kendi hakikatine uyanır.
"Oku" emrine dönersek. Yunus Emre'nin okumakla ilgili beyitinide zikretmeden geçmemek gerekir. İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendini bilmezsin Ya nice okumaktır.
Dünya kemalatını tamamlayamayan, Rabbini tam bilmeyen insan ahirette kendine seslenen Rabbül Alemini tanımayacağı gibi, cennette kesibte Rabbinin cemalinden nasibide kendi Rabbi, yani Rabbi hassı kadar olacaktır.
Ey cennet yolcusu, ben cennetten geçtim cemalini isterim diyorsan, marifeti burda elde etmen gerekir. "Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni"
Ey cemalin talibi, istiyorsan cemali, huri, köşk, ağaçlardan geçmek gerekmez mi? Yunus gibi "bana seni gerek seni" diyebilmek onun gibi tanıyıp, bilmek ister.
İnsan sevdiği güzeli tanımaz, bilmez mi? İnsanın bütün özlemi sılasına, ata ocağınadır, gayrısı gurbettir. Atamız Adem sıladan gurbete geldiğinden beri özlem sılaya, ataya, özüne hakikatinedir.
"Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni" Dünya toprağı emanetini teslim etmek ve asıl vatanının arzusuyla yanan Yunus'tan gelir yine bize beyitler. Dilimiz oldu bu aralar bize Yunus.
Biz O'nu dillendirmekten şeref duyduk mutlu olduk. Ey gurbet yolcusu, gurbeti yurt edinmiş yolcu bu özlemler değil midir insana dünyayı mamur ettiren, cennete çevirten?
Uykusundan uyanmamakta direnen insanın uykusu giderek ağırlaşmakta. Peki ya tabir ve anlaşılmayı bekleyen rüyalara ne zaman uyanır insan?
Çoğumuz dünyaya uyuduğumuzda sılaya baba ocağına uyanırız. Dünyada uyandığımızda da cennete uyanırız. Rabbini bilmek kısıtlanamayacak bir bilmedir.
Sen bilginle kısıtlarsın, kendinden bilirsin. Ummandan kabıma bir damla düşer. O'ndandır bu çağlamalarım, yerimde duramayışım, heycanım.
Ummana ulaştım, karıştım, yok oldum. Bir de ne göreyim Umman da bir HİÇmişim....
Velhasılı kelam; damla ummanı nerden bilsin? Sende ummanın sırrı saklı elbette kendinden bilsin.....
K.B.E. Yasemin Hafize Şanlı
Yorumlar (0)
Yorum Yazın