Kâinat bir denge üzerine kuruludur.
İnsan kimyasındaki denge de malumdur. Bu denge matematiksel olarak ifade edildiği gibi sonuçları dengede bir rahmet olarak görünür olur.
Dünya Güneş'ten en uzaktayken, yani 152 milyon kilometre mesafedeyken, kuzey yarımküre Güneş'e doğru 23,5 derece eğiktir; tabii güney yarımküre de Güneş'ten 23,5 derecelik açıyla uzaktadır, ters taraftadır. Bu sırada (ki bu tarih yaklaşık olarak 3 Temmuz'a denk gelmektedir), kuzey yarımkürede yaz yaşanırken, güney yarımkürede kış yaşanır. Benzer şekilde Dünya Güneş'e en yakın noktadayken, yani 147 milyon kilometre mesafedeyken, kuzey yarımküre Güneş'ten uzak tarafa doğru 23,5 derece eğiktir; tabii güney yarımküre de Güneş'e doğru 23.5 derecelik eğimle yaklaşmış haldedir. Bu sırada (ki bu tarih yaklaşık olarak 3 Ocak'a denk gelmektedir), kuzey yarımkürede kış yaşanırken, güney yarımkürede yaz yaşanır.
Bu bir denge, sonuçları ise bütün dünya ve içindekiler için insan eli ya da tesadüfen oluşturulamaz bir rahmettir.
Şöyle düşünelim; astronot kıyafetimiz olmadan uzaya çıkacak olsak, Güneş'e dönük tarafımız kavrulurken, Güneş'ten uzak tarafımız donardı. İki tarafımız arasındaki fark birkaç santim olmasına rağmen! Çünkü vücudumuzun hangi kısmının nasıl davranacağını belirleyen şey, Güneş'e olan mesafesinden ziyade, Güneş ışınlarını ne diklikte aldığıdır.
Görüldüğü gibi matematiksel bir denge var. Bunun yanı sıra bir de eğilim var. Bedenin kimyası da matematiksel bir denge ister.
Vitaminler, proteinler, mineraller, hormonlar vs. hepsi matematiksel olarak ölçülür ve birliktelikleri şarttır. İki madde ölçü ile tepkimeye girip dönüşebilir.
Buraya kadar madde alem ve kimyadaki ölçü ve eğilimden bahsettik. Esmalar boyutunda düşünürsek onların da ebced denilen bir matematiksel boyutu vardır.
Alemde zıttı ile görülür, kesinlikle denge ister. Dengesi rahmettir ve eğilimi ise rahmete dönüktür. Burada devreye insanın ismi girer.
İsimlerin ebced değeri, esmalardan alınan etkileri belirler. Algı ve anlayışta dengesizlik yaşayanların imdadına vaktin itidal halleri, erdemler, iman esasları ve marifet bilgisi yetişir.
Alem rahmete eğilimli iken; insanda ancak bunlarla rahmete eğilir ve huzur bulur. Alemdeki rahmet; "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır" ayetinin tezahürü olarak her şeye dönüktür. Yukarıda alemde anlattığımız denge bu ayetin bir mazharıdır. "Rahmetim gazabımı geçmiştir." Kudsi hadisten de anlaşılacağı üzere Allah'ın rahmeti ahirette mümin kullarını kuşatır ve yakalar.
Peki dünyada yakalar mı? Dünyada cenneti yaşarsa yakalar. Dünyada cennet nasıl yaşanır? İsimlerin cennetine dahil olarak. İsimlerin cennetine nasıl dahil olunur?
Ed-Dar esması üzerinde hükmünü icra etmeye geldiğinde, kul En-Nafi ismi ile örtünürse, Darr isminden perdelenir.
En-Nafi isminin cennetine dahil olur. Esfeli safilinden, Ala'yı illiyyine yükselir. İki dünyası da cennet olur. Rahmete eğilimle denge tamamlanmış olur.
Peki eksik esma sırrı gereği insan rahmete eğilimde zorlanınca ne yapar?
Yukarıda bahsedilen vaktin itidal, erdem ve imam esaslarına sarılır. İnsan bu rahmet dengesini bozacak işlerde bulunmamalı.
Rahmetten aşkla varlık kazanan insan, unutmuş olsa da yolculuğu tekrar o başlangıç olan rahmete bitişerek dünya hayatını bitirecektir.
Bu dairesel yolculuk rahmet noktasından çıkar tekrar o noktada son bulur.
Baş, sona bitişir. O noktada ne baş kalır ne de son. Sonsuzluk iblisin dediği gibi yasak meyveyi yemekte değil, RAHMET'tedir.
K.B.E. Y. Hafize Şanlı
Yorumlar (0)
Yorum Yazın