Dışsallıktan celal etki alanlara...
Dışarıda suçlu arayanlar kendi gerçekliğini daha da uzağa itelerler. Suçlu aramak size huzur getirmez. Her ne kadar başkalarını suçlamak kısa süreli bir rahatlama getirse de bu, nefsi kor ateşle körüklemekten başka bir şey oluşturmaz. Yanan ilk önce siz olursunuz. Eden bulur misali, her düşünceniz ve fiiliniz önce sizi vurur. Kendinize karşı dürüst olun bakalım etrafı suçlamak yerine!
Unutmamalı ki ortada bir suç varsa bu çift taraflıdır. Sen nasıl bir aşırılığa kaçtın da dışardan seni rahatsız eden bu etkileri aldın? Soruyu sordun, şimdi bir süre bekle...
Bekleyişin sonunda davranışınızın tam tersini yaparsanız, dıştan aldığınız etkileri saldırıya, kine, öfkeye dökmeden acaba bu olay, bu söz, bu davranış bana ne öğretmeye çalışıyor diye kendinize sorarsanız, nefsinize nefes aldırır, devamlı çalışan zihninize bir duraklama yaşatırsınız. Ve bu davranışı alışkanlık haline getirirseniz Allah'ın varlığını ve yardımını hissetmeye başlarsınız. Çünkü ''durmak'' demek ''suçlamayı bırakmak'' demektir, ''itidalin kapısında beklemek'' demektir.
Doğru hal ve davranış o kapıda, o halde bekleyerek sabrın devamı ile gelecektir. Hayatımızın getirisi olan işlerimizi gün içerisinde yaparken ummadığımız anda ''keşifler ve fetihler'' bize açılacaktır. Ama dediğim gibi o kapıda durmayı öğrenmek ile başlıyor huzura varmak. Ardından ''benlik içinde benlik''. Keşfin bitmeyen dar sokakları... Göre göre, derine ine ine fethe varış... Kendinle dostluk, şeytanla düşmanlık. Nefse muhalefet, zihne ferahlık...
Daya şimdi sırtını Allah'a. Var itidalin kapısına. Gün geçsin güneş geçsin ömründen. Kavuş geceye. Kabul et tüm eksikleri, bırak kavgayı nefsinle. Her şey bir kabul ile güzelleşecektir. Etrafı kabul, kendini kabul...
Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.”
Ebu’l-Havrâ’ es-Sa’dî (r.a.) anlatıyor:
Hasan b. Ali’ye “Resûlullah’tan ne öğrendin?” diye sordum. Dedi ki:
“Resûlullah’tan şunu öğrendim”: “Seni şüphelendireni bırak, şüphelendirmeyene bak. Çünkü doğruluk kalbin huzura ermesidir. Yalan ise şüpheden ibarettir.” (Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60)
“Şüphesiz, «Rabbimiz Allah’tır.» deyip sonra istikâmet üzere bulunanların üzerine melekler iner ve onlara; «Korkmayın, üzülmeyin, size va’d olunan cennetle sevinin! Biz, dünya hayatında da âhirette de sizin dostunuzuz. Gafûr ve Rahîm olan Allah’ın bir ikrâmı olmak üzere, burada canınızın çektiği ve arzu ettiğiniz her şey sizindir.» derler.” (Fussilet 41/30-32) “
«Rabbimiz Allah’tır.» deyip sonra da istikâmet üzere bulunanlar için ne korku ne de hüzün vardır. Onlar, cennet ehlidirler. İşlediklerinin karşılığı olarak orada ebedî kalırlar.” (el-Ahkâf 46/13-14)
Doğrulukta kalbin ve dilin dürüstlüğü büyük bir önem arzetmektedir. Kalp, beden ülkesindeki tüm âzâların hükümdârıdır. Tek Allah’a îmân edip dürüstlüğü benimseyen bir kalbe sâhib olan beden, huzûr ve saâdet mekânıdır. Kalp sağlam olduğunda diğer âzâlar da istikâmet üzere olurlar. Dil ise kalbin tercümânıdır. Onun doğruluğu ve eğriliği diğer âzâlara da tesir eder.
Nitekim bir Hadis-i Şerif'te: “İnsan sabahlayınca, bütün organları dile başvurur ve (âdeta ona yalvararak) şöyle derler; «Bizim haklarımızı korumakta Allah’dan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz, sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz.»” buyrulmuştur. (Tirmizî, Zühd, 61)
Konuyla alâkalı bir başka hadiste de Efendimiz(sav) şöyle buyurmuşlardır: “Kalbi dürüst olmadıkça kulun îmânı doğru olmaz. Dili doğru olmadıkça da kalbi doğru olmaz.” (İbn-i Hanbel, III, 198)
Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi, doğru söylemeye devam ettikçe sonunda sıddıklardan olur. Yalan kişiyi fücûra, fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalan söylemeye devâm ettikçe, sonunda Allah indinde yalancı olarak yazılır.” (Buharî, Edeb, 69)
Yalan sadece dışarıya söylediğimiz sözler değildir. Kendimize söylediğimiz yalanlar da vardır. Ve kendimize bile bile attığımız iftiralar. İnsan nasıl kendine iftira atar diye düşünüyoruz değil mi?
Bahanelerimiz, şartlanmalarımız ve sorumluklardan şeytanın verdiği ilhamlar ile kaçmalarımız işte bunlar kendimize attığımız iftiralardır. İftira ise dinimizdeki büyük günahlardandır. Bu yüzden hayatımızda sorunlar sıkıntılar var. Bu yüzden dünyadaki cehennemi yaşamamız. Yüzleş kurtul. Yüzleş ve doğru yola bir adım at. Destek ve yardım o doğru yolda...
“Allah’a karşı dürüst ve samimi davransalardı, elbette kendileri için çok daha iyi olurdu.”(Muhammed sûresi (47), 21)
Merve KARADENİZ
Kendilik Bilinci Öğrencisi
Yorumlar (0)
Yorum Yazın