Emânet, inanılmak, emin ve güvenilir olmak anlamındadır. Emanet aslında bizim olmayan ama bir süreliğine bizim eminliğimize teslim edilmiş, süre dolduğunda sahibine teslim edilecek şeydir. Ve emanetin uğradığı zarardan hesap vermek gerekir.
Ahzab suresinde “Biz emâneti göklere, yere, dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten sakındılar ve ondan korkup titrediler, fakat pek zâlim ve câhil olan insan bunu yüklendi;” buyrulur. Evet insan, hayvani insan mertebesinde zalim, cahil olup, korkmaz emaneti yüklenmekten çekinmez. Böylece emanete riayet etmez ve ihanete düşer.
Hadisi Şerifte “Şüphesiz ki emânet insanların kalplerinin derinliklerine kök salıp yerleşti. Sonra Kur’an indi. Bu sâyede insanlar Kur’an’dan ve sünnetten emâneti öğrendiler.” buyrulur. Emanetin kuran ve sünnetten öğrenileceği belirtilir. İbadetler, sünnet emanettir. İnsanın Rabbine karşı riâyetle sorumlu olduğu emânet, O’nun emrettiklerini yapmak, nehyettiklerinden sakınmaktır.
Bütün organlarımız da bize emanettir. Hepsinin yerli yerinde kullanılması ve korunması gerekir. Dil emanetinin korunması en zor olan emanetlerdendir. Yalan söylememek, dedikodu yapmamak, dil ile insanlara eziyet etmemek, kınamamak vs. Göz emanetinin korunması; harama bakmamak, onu ilgilendirmeyen şeylere bakmamak, kusur görmemek vs.
Cinsel organ emanetini korumak ise zina yapmamak, nikahsız beraberliklerden korumak gibi ... Akıl da bir emanettir.
Olumlu düşünmek aklın iffetidir. Bütün organlarımızı bir emanet olarak görmeliyiz. Sonrasında eşimiz, işimiz, mallar, çocuklar vs hepsi emanettir. Eşinin haklarına riayet etmek, sırlarını ifşa etmemek, şikayet etmemek, ondan gelecek eziyetlere katlanabilmek bunlar emanete riayetken, sırları ifşa edip, eşini herkese şikayet etmek ihanettir.
İşini layıkı ile yapmak emanete riayetken; işe zamanında gitmemek, iş saatleri içinde telefonla yada başka işlerle ilgilenmek ihanettir. İnsanlar karakter sahibi güvenilir kişilerin peşinden giderler bu yüzden peygamberlerin özelliklerinden biri de emin olmaları ve emanete riayet etmeleridir. Yine hadiste “Emâneti olmayanın imânı yoktur" buyrulur. İnsanın kendi nefsine karşı emâneti, din ve dünya işlerinde en doğru ve kendine en faydalı olanı tercih etmesi, zararlı olandan uzaklaşmasıdır.
Şehvet, öfke, düşünmeden hareket etmek gibi sebeblerden dolayı dünya ve âhiretine zarar verecek şeylerden kaçınmasıdır. Öyleyse emanet hem kendine, hem çevrendekilere, hemde Rabbine karşı sorumluluklarındır. Aynı zamanda bu sorumluluk dağların bile dayanamadığı ağır ve zor bir yüktür. Gaflet, imanı zaafa uğrattığı gibi emanet bilincine de zarar verir.
Böylece kişinin dini hassâsiyeti hak ve hukuka riayeti yok olur. Kalp kararır, katılaşır nankör ve hain biri olup çıkar. Güven ve emanetten eser kalmaz. Allah Rasûlü (s.a) kendisine kıyâmetin ne zaman kopacağını soran bir bedeviye: “Emânet zâyi edildiği zaman” cevâbını verdi.
Ardından bedevinin “Emânet nasıl zâyi olur” diye sorması üzerine ise: “Emânet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!” buyurdu. Bu hadisten işi ehline vermek manası çıktığı gibi özel manalarada gidilir. Kişi üzerindeki emenetlere ihanet ettiğinde kendi kıyametini hazırlar.
Yalan söyler, içki , sigara içer, çok yemek yer emanete ihanet eder, eminlik ortadan kalkar. “Ey iman edenler! Allah’a ve Peygambere hâinlik etmeyin. Sonra bile bile kendi emânetinize hâinlik etmiş olursunuz.”
Bu âyet Ebû Lübabe’nin söylediği bir sözden dolayı kendini affedilene kadar bir direğe bağlaması üzerine inmiştir. Bu ayet her doğruyu her yerde söylemeye izin olmadığını göstermektedir. Yedi gün aç ve susuz bir tövbe direğinde affedilmeyi beklemiştir. Kaç kişi emanetin ve ihanetinin farkındadır. Kaç kişinin bir tövbe direği vardır.
Hepimiz emanete ihanet içindeyiz ama hiç birimiz Ebu Lübabe değiliz. Kendisine bu zamanın ümmetinden selam olsun...
Madem emaneti yüklenmekten çekinen dağ olamadık o zaman Lübabe olmalı...
K.B.E. Yasemin Hafize Şanlı
Yorumlar (0)
Yorum Yazın