Bloglar

"HER KOYUN KENDİ BACAĞINDAN ASILIR"

Evet "Her koyun kendi bacağından asılır." ama mahalleyi de bir leş kokusu alır. Behlül Dânâ hazretlerinin, halka doğru yolu göstermek için söylediği sözlerden rahatsız olanlar, birgün Hârûn Reşîd’e gidip; “Sultanım, bizim yaptıklarımızın ona ne zararı var?

Bizi kendi hâlimize bıraksın. Sonra her koyun kendi bacağından asılır” gibi sözlerle şikâyet ettiler…

Bunun üzerine Hârûn Reşîd, Behlül Dânâ’yı çağırtıp, halkın isteğini bildirdi. Behlül Dânâ hiç sesini çıkarmadan sarayı terk etti. Birkaç koyun alıp kesti, bacaklarından mahallenin köşe başlarına astı…

Aradan günler geçtikçe, asılan hayvanlar kokuyordu. Kokudan rahatsız olan aynı kişiler Hârûn Reşîd’e gidip, durumu anlattılar.

Behlül Dânâ’yı çağırtıp, sorduğunda;

-Bir kötünün herkese zararı olduğunu herhalde anladılar. Ben bir şey yapmadım, her koyunun kendi bacağından asıldığını onlara gösterdim, diye cevap verdi… Harun Reşîd bu sözleri işitince, ibret alıp çok ağladı.

Halkta hatasını anladı. Peki bu atasözü neyi ifade eder. Doğruluğu yok mudur? Tabi ki vardır. Dünyada her koyun kendi bacağından asılmaz ama ahirette her koyun kendi bacağından asılır. Kimse kimsenin günahından sorumlu tutulmaz, herkes kendi günahının karşılığını görür. Allah'ın hudutları ve sınırları vardır.

Haram ve helaller bu sınırlardır. "Allah sınırı aşanları sevmez." "Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” Utanmak bir ölçü olarak karşımıza çıkar. Allah'ın koyduğu sınırları çiğnemek olarak görebileceğimiz gibi eski tabirle mahalle baskısıda denilebilir. Mahalle baskısı kısmı insandan utanmaktan ibarettir.

Madem "ademi kendi suretimde yarattı", insandan da utanmak gerekli. Erdemleri korumak için, nefsi dizginlemek, haddi, edebi korumak için utanma duygusu gereklidir. "Utanmıyorsan dilediğini yap" keskin bir sözdür. Demek ki nefsin dizgini "ar"...

Bu dünyada her koyun kendi bacağından asıldığından beri "Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker" yani kötülükten men edip, iyiliği emretmek ortadan kalktı. “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin.

Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu imanın en zayıf derecesidir” elimiz, dilimiz kötülüğü düzeltemez oldu.

Kalbimizle buğz eder olduk. Bu da imanın en zayıf derecesiydi. İnsan, İslam dairesine girerek Allah'ın "el   Aziz" ismi ile şereflenmiştir. Kendini zelil edecek aşağılık davranışlardan korumuştur.

Allah insanı en güzel şekilde yaratmıştır. İnsan düştüğü esfeli safilin çukurundan kurtulmalıdır. Peki ya kalb? Artık buğz etmiyor bu duruma kayıtsızsa!..

Günümüzde pek çok insan artık kayıtsız. İmanının içinde bulunduğu tehlikenin farkında bile değil. Acaba ahirete iman etmiyor muyuz?

Ahiret inancı insanı bu tehlikeden korur. Acaba Allah'ın kitabina iman etmiyor muyuz?

Bu inançta insanı bu tehlikeden korur. Bu şekilde imanın altı kalesini de sorgulayabiliriz.Gördünüz mü arsızlık ve hayasızlık insanın imanına nasıl zararlar veriyor?

İmanın şubelerinden biri de "haya"dır. Haya kalesi yıkıldı, savunmasız kaldı insan, bu hayasızca saldırılarda... Bir kötülük gördüğümüzde göz kapaklarımız perde oldu.

Ellerimiz tutmaz, dilleriniz konuşmaz oldu. Biz sustukça arsız daha çok güç buldu. Arsızın gücü, mümin'in suskunluğu kadardı.

Mümin yeri geldi kırıp dökmemek için sustu. Arsız bunu kendinden sandı. ...derken mahalleyi bir koku sardı, mahalleli de buna alıştı.

Hatasını anlayan ne bir Harun Reşit kaldı ne mahalleli, ne de nasihat edecek Behlül Dânâ....

 

K.B.E. Yasemin Hafize Şanlı

Diğer Bloglar

Yorumlar (0)

Yorum Yazın

Yorumlarınız sistem onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır.