Efendimizin yanından ayrılmayan bendesi güzel sahabe Hz. Sevban anlatıyor:
Resûlullah (s.a.s) Efendimiz: “–Yabancı kavimlerin, yiyicilerin birbirlerini sofralarına dâvet ettiği gibi, birbirlerini sizin üzerinize çullanmaya çağıracakları zaman yakındır!” buyurmuşlardı.
Orada bulunanlardan biri: “–O gün sayıca azlığımızdan dolayı mı bu durum başımıza gelecek?” diye sordu.
Allah Resûlü Efendimiz: “–Hayır, bilâkis o gün siz çok olacaksınız. Lâkin sizler, bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku (heybet) duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize vehni atacak!” buyurdular.
“–Vehn nedir, ey Allâh’ın Resûlü?” denildi.
“–Dünya sevgisi ve ölümden hoşlanmama duygusu!” buyurdular. Allah korkusu kalpte kuvvetlenince kul kabzolur, daha çok kuvvetlenince bu halin adı heybet adını alır. Ümit (reca) hali kuvvetlenince bast, daha kuvvetlenince üns ve naz halini alır. Kalbe dünya sevgisi, şöhret, servet, maddi güç isteği düşüp nefis emmare olunca insan efendilikten düşer, maddenin esiri olur.
Hani halk arasında bir deyim vardır "karizmayı çizdirdi" derler. Saygınlığını yitirip zaaflarına yenilir. Kendi hakkını gözetemeyen, nefsine zulmeden durumuna düşer. Sağlam-kuvvetli bir iman ve ibadet hayatına sahip olmayan, zaaflarına yenilmiş, dalalet içinde ki kuldan heybet düşer ve düşmanları leş kargaları gibi üzerine çullanır.
Nasıl çullanmasın ki, çamaşırı beyaz olmuyor diye boykot mallarını alan, boykot olduğu için satılmayan indirime giren malları almak için sıraya giren, çocuklarını şüpheli etlerden yapılan hamburgerleri yemeğe götüren ana babalarda, ekmek üzerine pozlar veren Zara'dan pahalı kıyafetleri almaktan vazgeçemeyenlerde, İsrail'i finanse eden kahvecileri dolduran müslümandan heybet düşer. Kolasız sofra kurmayandan heybet düşer.
Heybet ve vakar, efendilik Allah'a kulluk ve yakınlıkta olur. Marka kıyafet, kahve, Allah'ın düşmanlarının mallarını almak giymek ve yemek, Yunan adalarında tatil yapmak insana vakar ve heybet vermez. Sıla-i rahimi yapmayanlar, akraba tanımayanlar, tatil beldelerini doldurmakla, sosyal meydada herhalini gözlere, nefislere servis etmekle ancak gaflet ve dalaletlerini artırır.
Kureyş kabilesinden bir kimse Halife Ömer b. Hattâb ile karşılaştığında ona: “–Bize yumuşak davran, zira kalplerimiz gerçekten senin vakar ve heybetinle dolup taştı!” dedi.
Ömer (r.a): “–Bu davranışımda herhangi bir zulüm var mı?” diye sordu.
Kureyşli zât: “–Hayır” cevabını verdi.
Bu defa Ömer (r.a): “–Allah sizin kalplerinizde benim vakar ve heybetimi artırsın!” buyurdu.
Hz. Ömer (r.a), idâre husûsunda şöyle buyurmuştur: “Bu iş, gevşekliğe götürmeyen bir yumuşaklık; zulüm ve zorbalığa vardırmayan bir sertlikle ancak yürütülebilir.”
Bugün İslam alemi kan kaybediyor, parçalanmış bedenleri Rabb'e gönderiyorsa bu bizim eserimizdir. Seyretmeye dayanamadığımız, utanıp, suçluluk duyduğumuz görüntüler heybetini yitirmiş, iman etmiş fakat mümin olamamış sözde müslümanlığımızın sonucudur.
Sizleri yitik heybetinizi aramaya davet ediyorum. Bulun ki sahabe gibi, peygamberin izinden giden atalarımız gibi düşmana korku salabilelim.
K.B.E. Yasemin Hafize Şanlı
Yorumlar (0)
Yorum Yazın