Bütün mahlûkat Allah’ın isimlerinin ve sıfatlarının sonucu zâhir olmaktadır. Her şey Allah’ın “âyetidir”. İbnü’l Arabi’nin ıstılâhlarını kullanırsak eşya isimlerin “ahkâm” ının ve “eser” inin tezahürüdür. Hazreti Peygamber'e (sav) atfedilen bir Hadiste geçtiği üzere eşya “isimlerin ahlâkıyla ahlâklanmıştır.”
“Alem; yaşayan (hayat), duyan (semi’), gören (basîr), bilen (ilim), dileyen (irâde), güçlü (kudret) ve konuşan (kelâm)sıfatlarıyla tezahür etmiştir... Âlem onun eseridir ve o yüzden O ’nun sıfatlarıyla uyumlu olarak tezahür etmiştir. Âlem Hüve/lâ Hüve’dir [O ve O değildir] ve hem bilinir hem de bilinmez. 'En güzel isimler Allah’ındır! (A’râf,180). İsimlerin ahlâkıyla ahlâklanarak meydana gelen tezahür âlemindir.” (F. II 438.20) s:42
Buradaki ''ahlâk'' kelimesi, ''huluk'' kelimesinin tekilidir ve vasıf gibi bir anlamı da vardır. Kelimenin Kur’an’daki en önemli kullanımı Hazreti Peygamber'e hitaben gelen âyettir: “Şüphe yok ki sen yüce bir ahlâka sahipsin.” (Kalem, 4). İslâmî felsefe metinlerinde, ahlâk kelimesi İngilizce’ye genellikle etik (ethics) kelimesi olarak tercüme edilmektedir.
Müslüman filozoflar bu kavramı erdemleri ve kusurları belirleyen, özellikle de nasıl erdemli olunur ve nasıl kusurdan uzak durulur meselesinin ilim dalını ifade etmek için kullanmışlardır.
Sûfîlerin bakış açısına göre insanların sahip olduğu erdemler, İlâhî isimler ve sıfatlardır, çünkü erdemler Allah’ın sûretinde yaratılan insanın cevherinde örtülü bir şekilde durmaktadır. Bu dünyadaki hayat esmâ-i İlâhînin eserlerinin ve hükümlerinin gerçekleştirildiği bir süreçtir. Eğer insanlar münasip bir ahenk ve itidalde isimler tarafından vasıflandırılacaksa vahiy gereklidir. Yani etik dilini kullanırsak; insanlar erdemleri kazanarak ve kusurlardan uzaklaşarak isimlerle ahlâklanacaksa İlâhî bir rehberlik gereklidir.
İnsanlar ilâhî sıfatların eserlerini sergiler. Öfke ve sertlik gibi sıfatlara sahip olup merhamet, adâlet ve cömertlik gibi sıfatların vasıtasıyla onları dengede tutamazsa insan zulüm ve kibre düşer. Ancak ilâhî sıfatların kâmil bir ahengiyle insan tabiatı açılır, serpilir ve ruhunda örtülü duran Allah’ın sûretinde yaratılmaktan aldığı ululuğu tahakkuk ettirir.
İbnü’l Arabi, mânevi hayata ''esmâ-i ilâhî ile ahlâklanmak'' demektedir: “Tasavvuf Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmaktır.” (F. II 267.11). s:43
Yorumlar (0)
Yorum Yazın