Merak
Merak özü itibariyle övülmeye değer bir özelliktir ve sahibi için de büyük bir hayırdır. İhtiyaç kapsamında olmayan ve herhangi bir gereksinime dayanmayan gerçek merak sadece insanda bulunur. Ve her insana özel şey gibi, o da yerine göre övülür ya da kınanır. Ancak onun kınanması arızi, yani geçici ve kendisine ek bir durumdur, ve merak edilen konuda samimiyetsiz olunmasından kaynaklanır. Çünkü merak, kapalı veya gizli olanı açmayı sağlar ve her şeyin herkese açılması uygun değildir. Saf merak sahibi, kusur bulmaya çalışmamalı ve merak ettiği şeye karşı sevgi ve saygı göstermelidir. Aksi halde o, -merak eden değil- zarar ve ziyan peşinde birisi olur.
Maide Suresi 101-102. Ayetler:
“Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur’ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.”
“Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr etmişti.”
Merakın yeri de inanç gibidir; inancını yitiren ölü niteliğinde olduğu gibi, merakını yitiren de yaşamın yolunu yitirmiş olur. Böylece iki kişi de zamanla zevksiz ve amaçsız hale gelir. Dünyada geçirdikleri vakit uzadıkça, onların emelleri de uzar ve yeterince şey yapamadıklarını düşünerek dehşete kapılırlar. Halbuki yapılacak bir şey yoktur, çünkü Allah’ın bir şeye ihtiyacı yoktur. İnsanın tatmin olması için kendine dönmesi yeterlidir. İnançsız ve meraksız yaşamak ise bunu imkansız hale getirir.
İnanç ve merak aslında birbirlerine uzak değildir. Onların arasını ayıran ve iki ayrı kavram gibi anlaşılmalarına sebep olan korkudur. Korku ise Hakk’a güvenmemek ve bütünden koparak, nefsin derdine düşmektir. Halbuki inanç insanı güvenir olmaya çağırır. Öyleyse merak, olgun inançtır. Nitekim inanç, inkarın zıddı olmasıyla, onun karşısında zayıf ve acizdir. Merak ise inkar ile muhatap olmaz. Onun muhatabı merak ettiği şeyden başkası değildir. Bu yüzden o, muhabbete benzer. Çünkü muhabbet eden de, -sevmediği ile değil- sevdiği ile vakit geçirir. Halbuki hoşlanan böyle değildir; o, hoşlanmadığı şeylere tepki göstermek ve onlarla tartışmakla meşguldür. Seven ise sürekli sevdiğiyle olduğu gibi, ondan ayrılık düşüncesiyle dahi kendini meşgul etmez, çünkü bu da bir ayrılıktır. Ayrıca -hoşlananın aksine- seven, akılsız ve cüretkardır. Nasıl ki merak sahibi de -inanç sahibinin aksine- ödül ve tehlikeyle meşgul olmaz ve -iyi ya da kötü- sonunu düşünemez. Öyleyse inanç hoşlanmaya benzediği gibi, merak da sevmeye benzer. Ve hoşlanan, seveni hor gördüğü gibi; meraktan yoksun inanç sahibi için de meraklı, uygunsuz davranan basit bir kişiden ibarettir.
Merakın önemi şurada ortaya çıkar: Bazı şeyleri keşfedebilmek için eğilmek gerekir. Çünkü onlar bir şeylerin altına kaçmış ve orada saklı kalmışlardır. Onları bulmak, onların seviyesine inmeyi gerektirir. Eğilmenin gereksinimi kulluktur, ama eğilme iradesini veren meraktır. Çünkü emir veya merak olmadığında, eğilmek kimin aklına gelir? Ne de olsa yerler tozludur ve kimse aşağılık gözükmek istemez. Merak sahibi ise elbiselerini kirletmekten çekinmez. Çünkü insanların görüşleri ve beklentileri merak sahibi için değiştirilebilir kıyafetlerden başka bir şey değildir. Ve merak onu kendi emri altına almıştır. Dolayısıyla pek de bir seçeneği yoktur.
İbni Arabi KS Risaleler
Yorumlar (0)
Yorum Yazın