AKIL
İnsanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesidir.
İnsanın her çeşit faaliyetinde doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayıran, bilgi edinmeye yarayan güç.
İnsanı insan yapan, onun her türlü aksiyonlarına anlam kazandıran ve ilâhî emirler karşısında insanın yükümlülük ve sorumluluk altına girmesini sağlayan akıldır.
Akıl dinen mükellef olmaya sebeptir. Ankebut Suresi’nde ancak bilenlerin akledebileceğini söyler ve akledenlere hitap eden ayetler vardır. Bu gücü ve bu bilgiyi iyi kullanmadıkları için kâfirlere; “… Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bu yüzden akledemezler.” buyurur Bakara Suresi’nde. Ve aklını kullanmayanları da uyarır Yunus Suresi’nde; “O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir.” Cehennem azabından kurtulmanın yolunun da aklı doğru kullanmaktan geçtiğini söyler.
Kazanılan bilginin, akıl gücünün kontrolünde olması gerekir. Bu güç hüküm ve kararlarında doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayıran selim akılda vardır.
Akıl üçe ayrılır:
Akl-ı maaş; sadece yeme-içme aklıdır. Nefsin hüküm sürdüğü hayvani akıl olarak da nitelenebilir.
Akl-ı maad; korku duyan ve duyduğu korkunun neticesinde dinin emir ve yasaklarına boyun eğmiş akıldır. Boyun eğse de bu akıl da insanı kemale erdirmez.
Akl-ı küll; kamil akıldır. Kendi yaradılış gayesini kavramış ve buna uygun hareket eden, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan kamil insanın aklıdır.
Merkür’ün enerji bölgesi kasıklardır ve en önemli işlevi , karındaki yağ hücrelerini parçalayarak, beyindeki beyaz ve gri hücreleri yenilenmesi için gerekli olan enerjiyi sağlamak ve düşünce kapasitemizi beslemektir. Bu enerji merkezi içimizde estetik, sanatsal, bilimsel ve her alanda yaratıcılığımızı destekler. Kolay kavrama, hayatımızdaki problemlere yaratıcı çözümler geliştirme ve zeka buradan yönetilir. Merkür zekayı, aklı ve yaratıcılığı simgeler.
Saf bilgi, Yüce Bilinç’ten içimize bu enerji merkeziyle akar. Merkür’de ruh, madde ve akıl arasında bir köprü görevi görür, güzel sanatları ve bilimi yönetir. Bu enerji merkezi itidalde çalışırsa sağlıklı kararlar verilir.
Aklı itidalde kullanamayan kişiler aldığı celal ve cemal etkiye göre bütün ifrat ve tefrit halleri sergileyebilir.
SANAT
Sanatı yapılan iş, meslek, maddî veya zihnî bir iş ve çabada izlenen düzenli ve özel yol, yöntem diye tarif edebiliriz.
Sanat insanın el becerisiyle yaptığı şeyler; gözlem, çalışma veya uygulama yoluyla elde edilen üstün nitelikli öğrenme yeteneği, bir işi belli bir estetik duyguyu yansıtacak biçimde gerçekleştirme tarzı, bir etkinliğin gerçekleştirilmesi veya belli bir işin yapılmasıyla ilgili yöntem, bilgi ve kuralların tamamı.
Sanatın ve estetiğin temelleri ruh güzelliğine dayanır. Hangi sanat dalı olursa olsun görülen ve işitilen güzelliğin arkasında daima mananın güzelliği insanı cezbeder.
Sanatın arkasında insanın duygu ve düşüncelerindeki güzellik ve estetik yer alır.
Biçimlendirme sanatta ruhun estetik kaygısı ile gelişmiştir. Güzellik ve estetik gücünü ruh ve manadan aldığı için dolayısıyla insanların merkürleri ile doğrudan alakalıdır. Merkür ruh, madde ve akıl arasında köprü görevi yapar.
Merkürün bedenimizdeki karşılığı olan kasıklarımızın olduğu enerji merkezi; içimizdeki estetiği, sanatı, bilimsel ve her alanda yaratıcılığı destekler.
Merkürü itidalde çalışmayan insan hayattan zevk almaz sanatsal anlamda üretimde bulunamaz. İç güdülerini, yaratıcı hayal gücünü ve sezgilerini sanatsal üretkenlikte
kullanamaz.
MANTIK
Mantık ya da eseme, bilginin yapısını inceleyen, doğru ile yanlış arasındaki akıl yürütmenin ayrımını yapan disiplindir, doğru düşüncenin aletidir. Önceleri bir felsefe dalıyken daha sonra kendi başına bir ihtisas alanı olmuştur. Matematik ve bilgisayar biliminin de parçası haline gelmiştir.
Terim olarak mantık, bilinenden yola çıkarak bilinmeyenin bilgisine ulaşmaya vasıta olan bir bilim ya da kurallarına uyulduğu takdirde zihni hataya düşmekten koruyan bir disiplindir. Mantık, doğru düşünmeyi yanlış düşünmeden ayıran kurallar sistemidir. Mantık, formal bir bilimdir.
Mantıksal düşünme, sahip olunması ve geliştirilmesi gereken çok önemli bir beceridir ve çocuklarda geliştirilmelidir. Aynı zamanda çok önemlidir çünkü düşünme, akıl yürütme, matematiksel, problem çözme ve diğer birçok beceriyi geliştirir.
Mantıklı insanlar olayları ve nesneleri kolayca ilişkilendirebilir. Hata yapma ihtimalleri daha düşüktür. Mantıksal düşünme becerileri güçlü olan çocuklar neden sonuç ilişkisi kurabildikleri için okulda başarılıdırlar. Akılcı bireyler, doğru stratejiler geliştirdikleri için işte daha başarılı olurlar.
Mantıksal düşünme çocuklarda nasıl geliştirilebilir?
- Mantık egzersileri, oyunlar
- Başkaları ile sosyalleşme
- Yaratıcı hobiler
- Gizemli kitaplar ve hikayeler okuyun
-Yeni bir beceri öğrenin / keşfedin
-Farkındalık
Bilgiyi mantıkla formülüze edemeyen, değerlendiremeyen celal ve cemal etkilerle karşılaştığında bütün ifrat ve ve tefrit hallere ve mantıksal hatalara düşer.
BELAGAT
Belâgat; sözün fasih ve açık seçik olması anlamındadır. Meleke ve ilim anlamında kullanılır. Meleke olarak belâgat, sözün, fasih olmakla beraber yer ve zamana da uygun olmasıdır. Diğer bir söyleyişle bir fikrin sözlü veya yazılı olarak yerinde, yeterince ve zamanında ifade edilmesidir.
Belâgat insanda doğuştan var olan bir melekedir. “O insanı yarattı ve ona beyânı (düşündüğünü açıklamayı) öğretti” (er-Rahmân 55/3-4) buyurulmaktadır. Dolayısıyla belâgat henüz ilim haline gelmeden önce meleke olarak şair, yazar ve hatiplerde hatta halkın dilinde vardı. Bu sebeple sonraları birer belâgat terimi kabul edilecek olan teşbih, mecaz, istiare, takdim, tehir, cinas, mutabakat vb. edebî sanatlar her dil ve kültürde daima kullanılmıştır. Kur’an belâgat yönünden eşsizdir.
Belâgat, insanın doğuştan sahip olduğu bir kabiliyet ve sanata olan yatkınlığı şeklinde anlaşıldığı gibi, lafızla mânanın güzellikte birbiriyle yarışması, yani mânadan önce lafzın kulağa, lafızdan önce de mânanın zihne süratle ulaşmasıdır.
Sözü, ilim, mana ile buluşturup, yeterince, zamanında konuşmak daim bir dirilik ister. Belagatı iyi olmayan insanlar düşünerek konuşur, sakin olur, bol bol kitap okursa faydasını görecektir. İçerde ne varsa dışarıya o sızar. Öyleyse düşünce ve kalbi güzellikte önemlidir. Güzel gören güzel düşünür, güzel konuşur. İyimserlik ve düşünceli olmak da aktif edilmelidir. Sonda konuşulacak başta konuşulmamalı, ben böyleyim dobrayım diye yakıp yıkmamalı.
Celal etki alan insanlar, sözle saldırganlık yapabilir. Söylemek istediğinin dışında manalar içeren konuşmalar içine girebilir.
Hatta saygısızca konuşabilir. Konuşmaları yerinde ve zamanında olmadığı için dinlenmeyebilir.
Cemal etki alanlar ise utangaçlık ve çekingenlik, hislere duyarlılıkla, hislerini saklayıp, yerinde ve zamanında konuşamayabilir.
Sözün dinlenirliği ve tesirli olması belegatla birebir bağlantılıdır.
KONUŞKANLIK
“O insanı yarattı ve ona beyânı (düşündüğünü açıklamayı) öğretti” (er-Rahmân 55/3-4) buyurulmaktadır. Kuranı Kerim ilahi hitap olarak konuşmanın en mükemmel şeklidir, insan için zor ama imkansız değildir.
Allahu Teala konuşmanın şeklini bir de bize Habibi Resulü’nde uygulamalı olarak gösterir.
Hilye-i şerîfelerde nakledildiğine göre, Peygamber Efendimiz(sav)’in yüzünde nûr-i melâhat, sözlerinde selâset, hareketlerinde letâfet, lisânında talâkat, kelimelerinde fesâhat, beyânında fevkalâde belâgat vardı. Konuşması son derece tatlı ve gönül okşayıcı, kelimeleri ne fazla ne de eksik idi. Tane tane konuşur, her cümlesi, dinleyenler tarafından rahatça anlaşılırdı. Çabuk çabuk konuşarak sözlerini arka arkaya sıralamazdı. Hâsılı O, insanların en fasih, veciz ve hikmetli konuşanı, en özlü söz söyleyeni ve merâmını en doğru şekilde ifâde edeni idi.
Konuşmalarımızın nasıl olacağına dair bundan daha güzel bir örnek olabilir mi?
Merkürde insan aklı ve zekası ile konuşmasını sanata çevirip, belagatla, hünerlice konuşabilir. Bunu yerli yerinde kullanıp hayatına yön verebilir. Mesala hatiptir, öğretmendir, bu yetenek onun için eşsiz bir nimettir. İnsan ilişkilerinde aranılan bir özelliktir. Sözün tesiri ve dinlenirliği bununla mümkündür.
Merkür’de konuşkanlık bu şekilde nimetken celal etki alanlar saygısızca, kontrolsüzce ve saldırgan bir şekilde konuşabilir. Başkalarının konuşmalarına tahammül edemeyip, karşısındakinin sözünü kesip sürekli sohbetlere ortasında dalabilir. Sık sık konuşma ihtiyacı içindedirler.
Cemal etki alanlar tefritte kalıp, yanlış anlaşılmaktan korkar,hassas ve çekingen olur. Güvensizlikle konuşamayabilirler.
Merkür enerji merkezi, cinsel yaşamla doğrudan ilgilidir. Sağlıklı bir cinsellik karın yağları ile beyindeki gri ve beyaz hücreleri besleyerek birçok şeyi dengelediği gibi konuşkanlığı da itidale çeker.
“Kim izzet isterse bilmeli ki izzet tamamıyla Allah’a aittir. Güzel sözler O’na yükselir; rızâsına uygun iş ve davranışları da O yüceltir.”( Fatır s 10 )
HÜNER
Kişinin bir sanat ya da zanaatta kazandığı tecrübe ve ustalığa hüner denir. Tasavvufi bir terim olan ehl-i hüner ise “marifet ve ilim sahibi kimse” anlamına gelir. Bazı şairler “insan-ı kamil” yerine “ehl-i hüner” ifadesini kullanmıştır.
Eskiden kabiliyetli görülen insanlar alınır, usta çırak yöntemi ile yetiştirilirdi. Usta-çırak günümüzde de vardır. Eski ile yeni arasında fark var tabiki.
Yenişehirli Mehmed Emin der ki: “Kâbil-i feyz olana ehl-i hüner buhl etmez.” Yani “İlim ve irfan sahipleri, anlayışı, kavrayışı yerinde olan ve feyz almaya kabiliyeti bulunanlara cimrilik etmez her şeyini verir”.
Talebe-hoca ilişkisidir. Talebe edep ile talep eder gayret eder, hocası veya ustası hünerini farkettiği talebesine işin bütün inceliklerini öğretir.
Yani talebe kabil-i feyz olmalıdır. Bizim sanatlarımızın bize intikal ettiği gibi muhafaza edilerek gelecek nesillere aktarılabilmesinin en önemli şartı, talebenin ustasına tam teslimiyet halinde olmasıdır. Bu olmaz, talebe zamanı gelmeden “Ben de burasını şöyle yapayım” derse sanat yozlaşır.
Eskilerin güzel bir sözü vardır. Derler ki, “ehl-i hünerin kadrini bilmek hünerdir.”
Evet, mesele bir hüner sahibi olmak ise illa iyi yazar, seçkin bir ilim adamı ve ufuk açıcı bir sanat adamı olmaya bilirsin. Sporda madalyalara, teknik buluşlara ve tasarımlara herkes sahip değildir. Herkesin iyi bir aşçı yahut hatip olmasını da beklemek doğru olmaz! İnsanız, eksik taraflarımız olacak. Ama en azından takdir etmeyi bilmeliyiz.
Çünkü takdir;hüner ehlinin iş üzerinde ilerlemesine, daha iyi işler çıkarmasına , hünerini geliştirmesine sebeptir.
Merkürü itidalde çalışan hünerli insan, aklını sanatla birleştiren hüner ehlidir. El becerisini, belegatını, mantığını, geliştirmiş ya da buna doğuştan kabiliyetlidir. Doğuştan her kabiliyetli insan hüner sahibi olmayabilir.
Fark edip geliştirmek gerekir.
Hünerlerini fark edip, o tarafa yoğunlaşmak, geliştirmek insana sükunet ve sakinlik verir.
Tabi takdir ve değer görmemek, celal etki alan bir hüner sahibini hırslandırabilir, öfkelendirebillir. Cemal etki alan hünerli insan ise kendini suçlar, güvenemez, hassaslaşır. Ayrıca tefrit haller hünerin açığa çıkmasına engeldir. İfrat hal sahibide becerisini geliştirip hüner sahibi olmakta zorlanabilir.
50 yaşından sonra resme başlayan Japon ressam Hideo Tanaka yaptığı resimlerin gerçeğe yakınlığı ile aklın sınırlarını zorlamıştır.
Yani insan her yaşta hüner sahibi olabilir. Bir ev hanımı bile ev işlerinde, yemek ve çocuklarla ilgili hünerlerini hamaratlıkla birleştirebilir, kendindeki hünerleri farkedip hobiler edinip ailesine katkıda bulunup, kendisini geliştirip mutlu olacak uğraşlar
edinebilir.
ZİHNİ KAVRAMA
İnsanın idrak gücüdür. Anlama, kavrama, akılda tutma, anlayış, kavrayış gibi mânalara gelir.
Dış ve iç duyular dahil, nefsin bilgileri kazanma yeteneğine sahip gücü olarak da tanımlandığında, zihnin hem duyu hem akıl idrakiyle ilgili olduğu düşüncesini yansıtır.
Zihnin nefse bilgileri edinme imkânını sağlayan yetenek olduğu gibi , bu yeteneğin iyi işlemesine “fıtnat”(zihin açıklığı), hızlı işlemesine “zekâ” denilir.
Bir başka tanıma göre zihin; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi sağlayan nefse ait güçtür. Bilgilerin idrak edilmesini sağlayan eksiksiz bir yetenektir.
Fârâbî’ye göre; insanın mutluluk idealine ulaşması iyiyi kötüden ayırt etmesi, böylece duygu ve davranışlarının iyilik istikametinde yönlendirilmesiyle mümkündür. İyiyi kötüden ayıracak olan ise insana doğuştan verilen zihin gücüdür. Buradaki “güç” kavramı zihnin güçlü olması, yani asıl işlevini görmesini engelleyecek aptallık türünden herhangi bir zaafı taşımaması anlamını da içerir. İyi duygu ve davranışların sürekliliği insanda ahlâk denilen yapının bu yönde gelişmesini sağlarken, zihin gücünün sağlıklı işleyecek biçimde geliştirilmesi bu yapıyı bütünler. Her şeyin erdemi yetkinlik ve iyi nitelik kazanmasına bağlı olduğuna göre insana özgü erdemi ancak iyi ahlâkla zihin gücü birlikte meydana getirebilir. Böylece Fârâbî; ahlâkî gelişimle zihinsel gelişimi erdemli ve mutlu bir hayatın şartı saymıştır.
Yine Fârâbî’ye göre; bilgi ve bilimde soyut kavramların tasavvuru yahut tanımının yanında hüküm bilgisine ulaşmak da zihnin temel işlevidir. Zihnin hüküm oluşturma işlevi kıyasların formuyla yönlendirilir.
Kıyaslar özel yöntemlerine göre burhan(delil), cedel(tartışma), hatâbe (hitabet), mugâlata(yanıltmaca) ve şiir adıyla sınıflara ayrılır; zihne “beş sanat” denilen bu hükümlerle özel biçimde yön verilir. Zihni doğru ve kesin hükümlere yönlendiren kıyaslar burhan adını alır. Esasen mantık ilminin asıl amacı burhana dayalı bilgiler elde etmektir.
Düşünme, öğrenim sürecinin sadece problem çözme yönüyle ilgilidir. Sezgiye dayalı öğrenimde problem çözme çabasının yerini zihnin âniden sonuca götüren bir aydınlanışı alır. Anlamada ise sonuç, herhangi bir problem çözme çabası veya âni aydınlanma söz konusu olmadan bilgi sadece öğretmeni dinlemekle kavranır. Oysa zihnî kavramı bunların hepsini içine alacak genelliktedir.
Ancak zihinde varlık kazanmış bir şey bilgi ve haber konusu edilebilir. Zihni kavramada, celal etki alan insan bütün ifrat halleri sergileyebilir. Aynı zamanda cemal etki alanda bütün tefrit halleri sergileyebilir. Zihni kavrama gerçekleşmediğinde insan akıl, mantık, sanat, belâgat, konuşkanlık, hüner, bilgi ve diğer Merkür sıfatlarında tıkanıklıklar ve körlükler yaşar. Zihin nitekim kavrayamadığını anlamakta zorlanır.
BİLGİ
Doğruluğu gerekli ve yeterli delillerle temellendirilmiş şuur muhtevaları. Bazı yerlerde ilim, marifet ve malumat olarak da karşımıza çıkar.
Kindî, bilgiyi “eşyanın hakikatleriyle kavranması” şeklinde tarif etmektedir.
Bilenin, yöneldiği konuyu bütün yönleri ve alanlarıyla kuşatıp anlamasına ihata, onu tam olarak kavramasına vukuf, aynı konuda derinleşip uzmanlaşmasına da rüsuh denilmektedir. Bilgide kesinliği ifade etmek üzere kullanılan yakīn terimine karşılık zan, şek, vehim gibi terimler de bilgide kesinliğe yaklaşılan veya uzaklaşılan durumları ifade etmek üzere kullanılır. Bilginin tam zıddı olan bilgisizlik ise cehl kelimesiyle ifade edilir.
İlme’l-yakīn (kesin zihnî bilgi), ayne’l-yakīn (kesin, açık seçik gözlem), hakka’l-yakīn (kesin tecrübe, bilginin yaşanarak tahakkuku) bilginin insanda kemal bulmasıdır. Bilgi ve amel gücü birbiri ile birleşmelidir. Aksi halde hem bu dünyada hem ahirette bir faydası olmaz. Mutluluk getirmez.
Bilgi olmasa akıl ve zihin atıl kalır.
Celal etki alanlar bütün ifrat halleri, cemal etki alanlarda bütün tefrit halleri sergiler. Bilgi güçtür.
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak gerçek akıl ve idrak sahipleri düşünüp ders çıkarırlar.” (Zümer 9)
DOSTLUK
Dost “sevilen, güvenilen, yakın arkadaş” anlamına gelir. İyi geçinen, aralarında iyi ilişki bulunan demektir. Dost “yar, muhip, sadık, sevilen kimse” anlamında kullanılır.
Ancak ortak vasıfları olanlar birbiriyle arkadaşlık yaparlar.
Yaşam tecrübesi arttıkça insanlar dostlarını duyguları ile değil akılları ile seçmeye başlar. Onlara güvenmek isterler, daha seçicilerdir.
Merkürün konu ve sıfatlarından olan dostluk aklın, mantığın ön planda olduğu bir dostluktur. Bazen de bir ortak payda etrafında oluştulmuş bir dostluk da olabilir.
Östrojen ve testosteron hormonunun dengesizliği kadın ve erkek psikolojisi üzerine son derece etkilidir. Kadınlarda östrojen beyine etki ederek özellikle aşk tutkunluğunun, sevecen duyguların ve ana rolunün gelişmine katkıda bulunur. Östrojen sayesinde kadınlar sevgiyi önemserler, agresif davranışlar sergilemezler, içgüdüsel olarak sakin ve huzurlu hayatı ararlar.
Testosteron beyne etki ederek erkeklerde rekabet ve yarışma duygusunu arttırır. Testosteron dengesizliği erkekleri daha agresif hale sokar. Burada kasıt edilen agresiflik ile sadece kavga dövüşe yatkınlık değil; başarı, para, ün kazanma hırsı ve işkolik halde yaşamadır. Erkeklerde östrojen kişinin daha sakin ve toplumsal yaşama daha uyumlu olmasını sağlar. Erkeklerde testosteron fazlalığı erkeği aşırı agresif, seks düşkünü, kavgacı, hırçın ve uyumsuz yapar. Bazı antisosyal kişilik bozukluğu olan yani şiddetten zevk alan, kavga çıkarmaya meyilli, gerek potansiyel gerekse sabıkalı suçlularda testosteron düzeyinin yüksek olduğu görülmüştür. Kadında testosteron fazlalığı takıntılı, hırçın ruh hali yapar.
Bu iki hormon görüldüğü gibi insan ilişkilerinin,iletişiminin, ve dostluklarının seyrini belirler. İnsan sağlıklı iletişim kurduğunda dostluk kavramını doğru anlayabilir.
Merkür’de aklın, mantığın, zekanın daha önde olduğunu biliyoruz. Onlar bu yüzden duygu yönünden zayıf olup empati yapmakta güçlük çekebilir. Aklı ve duyguyu dengelemeleri gerekir. Düşünceli, arkadaş canlısı iyimser olmak, tevekkül, teslimiyet, ihlas, ait olma hissi onlar için daha önemlidir. Başkalarının duygularına saygılı ve tahammüllü olmalılılar.
El Muhsi, Er Rauf ve El Veli esmalarından celal ve cemal etki alan insanlar has dost ve arkadaş, içten ve samimi olmakta,merhameti dengede kullanmakta zorlanabilir. Saygısız, soğuk, ezici davranabilir, hislerini saklayabilir. Konuşulanları nefsi ve tehdit algılayabilir.
Diğer Merkür esmalarından da celal ve cemal etki alıp bütün ifrat ve tefrit halleri sergileyebilirler.
Hz. Ömer’in dediği gibi; “Kişinin dostu, aklının kılavuzudur.”
ZEKA
Zekâ; olaylara, gerçeklere dayanan bilgilerin özümsenmesi ve hatırlanması; mantıksal uslamlama ve sorun çözme becerileri; soyutlama, genelleştirme ve sembolize etme; anlama, hatırlama, esneklik ve önceden öğrenilmiş olanları yeni karşılaşılan durumlarla bağdaştırıp bütünleştirebilme yetisi veya yeni durumları karşılayabilme kapasitesi gibi değişik ifadelerle tanımlanabilir.
Soyut zeka; soyut fikirleri ve simgeleri anlamak ile bunlarla meşgul olabilmektir.
Mekanik zeka; mekanizmaları, aletleri anlama, icat etme ve idare etmedir.
Sosyal zeka ise insan ilişkilerinde ve sosyal olaylarda makul bir şekilde hareket etme kapasitesidir. Başarılı zeka üç ayrı kuramın birleşiminin oluşturduğunu zekadır. Buna üçlü zeka kuramı denir.
Çoklu Zeka Kuramı’nda yetenek ve kabiliyete dayanan sekiz farklı yetenek çeşidi bulunur. Bu yetenekler insanların bazılarında güçlüyken diğerlerinde zayıf olabilir.
Bunalar sırasıyla;
- Görsel uzamsal zeka (görselleştirebilme yeteneği)
- Dilsel- sözel zeka (Hem yazmada hem konuşmada kelimeleri kullanabilme yeteneği)
- Sosyal zeka (Başkalarını anlayabilme ve karşılık verebilme yeteneği)
- İçsel zeka (Kendi duygularının, hislerinin ve dürtülerinin farkında olma)
- Mantıksal-matematiksel zeka (bir problemi mantıklı bir şekilde analiz edebilme
- Müziksel zeka (Ritim, ses ve örüntü şeklinde düşünebilme yeteneği)
- Bedensel-kinestetik zeka (Fiziksel kontrol ve vücut hareketi yeteneği)
- Doğasal zekadır (Tabiata uyabilme, çevreyi keşfetme ve başka türler hakkında bilgi elde etme yeteneği).
Zeka Gerilikleri
Mesleki ve sosyal başarıyı olumsuz etkileyecek düzeydeki zeka eksikliği ‘zeka geriliği’ olarak adlandırılır. Aynı zamanda zekanın gelişimsel bozukluğu olarak adlandırılmakta ve gelişimsel periyotta ortaya çıkan kavramsal sosyal ve pratik beceri alanlarında ortaya çıkan zeka ve uyum işlevselliğindeki yetersizlik olarak tanımlanmaktadır.
-Normal IQ 100 kabul edilir,
-Zeka geriliği 70’den az olduğunda,
-Üstün zeka ise 120 üstüne denir.
-Hafif zeka geriliği 50,55-70 arasıdır.
-Orta derecede zeka geriliği 35-40 ile 50-55 arasındadır.
-Ağır zeka geriliği 20-25 ve 35-40 arasıdır. –
-Çok ağır derece ise 20-25’in altındadır.
Doğumdan itibaren zekâ gelişimi en hızlı ilk iki yılda gerçekleşir. Sembollerle düşünebilme 11 yaşında başlar. 12 yaştan sonra zekânın hızında azalma olsa da gelişmeye devam eder. Gelişmenin en üst düzeyine 14-18 yaşlar arasında varılır. Zihinsel güç 30 yaşa kadar bu düzeyde kalır. Daha sonraki yaşlarda yeni malzeme öğrenmedeki başarı yavaş olarak azalmaya başlar, ancak öğrenilen bilgiler kaybolmaz tam tersine yaş ilerledikçe, deneyimden dolayı edinilen bilgiyi kullanmadaki beceri artar.
Araştırmalarda soyaçekim ve çevre faktörünün de zekâ üzerinde etkisini gözlemlemişlerdir. Zekâya çevrenin etkilerinin arasında çevreden etkilenen kişilik yapısı, sosyo-psikolojik çevre, dil yeteneği ve güdü sayılabilir. Kaygılı ve korkak çocuklar problem çözerken yapılan işe dikkatlerini vermede güçlük çekerler.
Erkeklerde ve kadınlarda , östrojen ve testosteron azlığı, geometrik ve matemetaiksel zekada azalmaya sebep olur.
Östrojen kadın beynine etki ederek özellikle geometrik zekanın gelişimini sağlar. İş, akademik ve günlük hayatı için önemlidir.
Testosteron erkeklerde matematik zekanın ilerlemesinde rol oynar, beyne etki ederek erkeklerde rekabet ve yarışma duygusunu arttırır yani kinestetik zekanın doğru bir şekilde açığa çıkmasını sağlar. Yeterli düzeyde östrojen erkeklerde matematiksel zeka ve duygusal zeka ile birleşerek iş hayatında veya akademik hayatta üstün başarı sağlamasına neden olur.
Zekayı doğru şekilde kullanamayan insanlar akıl körlükleri yaşar. Tevekkülde zorlanır. Aslında merkür sıfatlarının açığa çıkması ve başarıya giden yolda zekâ çok önemli rol oynar.
Celal etki alanlar çabuk parlayıp saldırganlaşır. Saygısız ve tahammülsüz olabilir. Hayal ve gerçeği de ayırt edemez.
Cemal etki alanlarda ise utangaçlık, çekingenlik, güvensizlik yapabilir.
HESAP KİTAP
Bir işin kazancıyla giderini karşılaştırarak, ayrıntıları ile düşünmek, tasarlamak ve bir sonuca varmak. Bir girişimin, bir işin başarıya ulaşması için alınan önlemlerin bütünü. Bunu yapabilene “hesabını kitabını bilen insan” denir.
Sağlıklı düşünmek,karar vermek ve duygusal hareket etmemektir. Planlı programlı olmak anlamına da gelir.
Hesabını kitabını iyi yapan insan üzülmez. Aklı, mantığı ,zekayı dengeli bir şekilde kullanmıştır. Süpriz bir sonuçla karşılaşmaz, sonuçlardan pişmanlık duymaz.
Merkürü sağlıklı dengede kullanan insan hesabını kitabını yapabilir. İnsanlar kışlık yiyeceklerini, kış gelmeden yaparlar. Bir eşya alacakları zaman araştırma yaparlar. Tatile giderken, alış veriş yaparken insanlar öncesinde hesap kitap yaparlar. Günümüz insanı bu noktada eskisi gibi hesap kitapla hareket etmediklerinden zor durumlar yaşıyor. Kredi kartı kullanımının artışı da hesapsız kitapsız yaşamanın sonuçlarından biridir.
Bu sıfattan celal ve cemal etki alanlar bütün ifrat ve tefrit hallere düşebilir.
İNCE NAZİK SANATLAR
İnce nazik sanatlar deyince aklımıza edebiyatta, resimde, hitabette, belagatta yapılan incelikler geldiği gibi değerli taşlar ve takıda da yapılan sanatı düşünmek gerekir.
Güzel konuşmak, yazmak, sözün etkili olmasını sağlamak için söz sanatlarına başvururuz. Örneğin;
Mecazla igili; teşbih(benzetme), istiare(eğretileme), kinaye, mecaz-mürsel (ad aktarması), teşhis(kişileştirme) ve intak (konuşturma), tariz,(iğneleme, söz dokundurma), tenasüp (uyum, uygunluk), tevriye (çift gerçek anlamlı ), tecahül-i arif
(bilmezlikten gelme), hüsn-i talil, tezat(zıtlık, karşıtlık), mübalağa, telmih (çağrışım, anıştırma), leffü-neşer(açma ve yayma),
mübalağa(abartma), tekrir(tekrar, yineleme), nida(seslenme), istifham (soru sanatı), rücu(cayma, dönme, vazgeçme),
terdid(beklenmezlik), kat’ı (kesiş), sehl-i mümteni, akis gibi ince ve nazik sanatlar vardır.
Söz sanatlarında ise; cinas, aliterasyon(ses ve hece yinelemesi), seci(iç uyak), irsali mesel( örnekleme) gibi ince ve nazik sanatlar vardır.
Binalarda gördüğümüz özellikle eski köprü, cami, medrese, kervansaray vs binalardaki taşların oyulması, işlenmesi, muhteşem renkleri bu sanatların içindedir. Eski mimarların günümüze gelen eserleri, dayanıklılığı, süslemeleri, hayranlık uyandırmaktadır. Edirnekari, kalemişi, kündekari, minyatür gibi sanatlar yerli yerinde kullanılmıştır. Zekanın, aklın, mantığın, bilimin, sanatın şekil bulmuş halleridir.
Eskiden günümüze ulaşmış çinicilik, ebru, hat gibi sanatlarda sanatkarın zekası ile el becerilerini birleştirdiği, hünerlerini gösterdiği ince ve nazik sanatlardır.
İğne oyaları, kaneviçe, demircilik, bakırcılık, halı ve kilim dokumacılığı, değerli taşları işleyip takı tasarlamak, telkari gibi saymakla bitmeyecek kadar ince ve nazik sanat sayabiliriz.
Bütün bu sanatlar ince bir zekâ ve beceri gerektiren sanatlardır. Merkürü dengede insanların başarılı olabileceği sanatlardır. Sanat merkürün bütün güçlerinin (sıfatlarının) birlikteliği ve iş birliğinin göründüğü yerdir.
ELÇİLİK
Bir devleti temsil etmek üzere başka bir devlet nezdinde görevlendirilen diplomat.
İki ülke arasındaki haberleşmeyi sağlayan aracılara elçi denir. Haberci, peygamber ve sefir de elçi anlamındadır.
Eski Türk toplumlarından beri var olan elçilik mesleği, günümüzde çok daha kapsamlı bir şekilde yapılmaktadır. Önceleri sadece haber getirip götürmekle görevlendirilen elçiler, günümüzde askeri, siyasi ve kültürel alanda da ülkelerini temsil etmektedir.
Milletlerarası imtiyazlara ve dokunulmazlığa sahip olmalarından “Elçiye zeval olmaz.” denilir. Bu durum savaş zamanlarında bile eskiden elçilerin çalıştığından güvenliklerini sağlamıştır. Yani elçilerin dokunulmazlıkları vardır ve dil bilmeleri gerekir. Yabancı ülkelerdeki elçiler o ülkede bulunan vatandaşlarımızın her türlü işlerine yardımcı olurlar, bu sebepten her iki ülkenin kanunlarına ve yazışmalarına vakıf olması gerekir.
Merkür sıfatlarından olan elçilik, iki ülke arasındaki iletişimi sağlamasındandır. Üçüncü evin yöneticisi olan merkür komşularımızla iletişimimizdir. Elçilerin ülkelerini akılları, zekaları , bilgileri ile en iyi şekilde temsil etmeleri gerekir. Bilgi , belâgat, konuşkanlık, dostluk, akıl, yazışmalar, mantık, zihni kavrama, hesap kitap, hüner bir elçide de en dengeli ve doğru bir şekilde açığa çıkmış olmadır. Bir ülkeyi temsil ediyor olmaları açısından,erdemler ve itidallerin vücud bulmuş hali olmalıdır elçiler.
Merkür sıfatları böylesine dengede olmazsa sergileyecekleri ifrat ve tefrit haller ülke halkına ve ilişkilerine zarar verir.
ÇOCUK EĞİTMEK
Eğitim Merkür feleğinin konularındandır. Bilgi, akıl, sanat, belâgat, hamaratlık, hüner,
zihni kavrama, zekâ, hesap kitap, alet yapmı ve ince nazik sanatlarda usta çırak ilişkisini bir araya toplayan Merkür doğal olarak çocuk eğitimine en yatkın yetenek ve kabiliyetlere sahiptir.
Eskiden eğitim hoca-talebe, usta-çırak ilişkisi çerçevesinde yürütülürdü. Eğitim ve meslek edinmede bu yöntem uygulanırdı. Günümüzde de uygulandığı alanlar hala var.
Öğretmen, insan yetiştiren bir sanatkardır.
Kendisine emanet edilen çocukların “insan” olarak yetişebilmeleri için onları maddi ve manevi açıdan sevgi ve bilgisi ile şekillendirir. Bu, öğretmenlerin, birer sanatkâr olduklarının bir göstergesidir. Öğretmen, yaratılanların en şereflisi olan insanı yetiştiren, gelişimine katkı sağlayan ve terbiye eden sanatkardır.
Merkür 3 ve 6. Evlerin yönetici gezegenidir. Bu evler eğitim, hizmet ve faydalı olma evleridir. Çocuk eğitmek bir toplumda en faydalı hizmettir. Merkürü dengede insan bunun için her türlü donanıma sahiptir.
YAZIŞMALAR
Merkür iletişimdir. İnsanların değişmeyen iletişim şekillerinden biri de yazışmalardır.
Resmi yazışmalar(resmi yazı, öz geçmiş, rapor, tutanak, karar, dilekçe), iş yazışmaları
(elektronik posta, iş mektupları), özel yazışmalar(mektup, pusula, tebrik, davetiye,
telgraf) olarak sınıflandırabiliriz.
Özel yazışmaların şekilleri örfi adetler tarafından belirlenirken. Resmi ve yazışmalarının şekilleri mevzuatlarla belirlenmiştir, usulleri vardır.
Hukuksal alanda, hukuksal bir dil kullanılırken, sağlık alanında kendine özel bir dili vardır. Yazışmalar sadece kendi dilimizde değil yabancı dillerde de yazılabilir. Uluslararası siyasi ve ticari yazışmalar ve diğer bütün yazışmalarda kıvrak, pratik bir zekâ, bilgi ve zihni kavrama ister. İşte yazışmaları yapan kimse bu esas, usul ve mevzuatlara vakıf olması gerekir. Yazışmalarda hatalardan dolayı aksaklıklar zaman kaybı ve gerginliklere yol açar, zararlara sebebiyet verir.
Zihninin yoğunluğu ve yorgunluğu sebebi ile hastanede ilaç yada sonuç raporunu doğru ve hatasız yapamayan memur düşünelim. Hasta zaman kaybına uğrayacak, hastane tekrar düzeltmek için gelecek, yorulacak zaten hasta. Sonuçta hasta ve memur aldıkları celal ve cemal etkilerle ifrat ve tefrit haller sergilecektir. Yine hatalı, eksik yazılan bir tutanak da aynı şekilde ifrat ve tefrit hallere sebep olacaktır. Böyle durumlarda insanlar erdem ve itidalleri açığa çıkarmakta çok zorlanırlar.
ALET YAPIMI
Merkür sıfatlarını akıl, mantık, zekâ, hamaratlık, hüner, zihni kavrama, bilgi ve el becerisi ile birleştiren, harmanlayan insan kolaylıkla alet yapabilir.
Marangoz tahtasını kullanıp bıçak sapı, oklava, keser sapı vs. birçok aletin parçasını hatta tamamını yapabilir.
Yine bir demirci de0 bıçağı, keseri yapabilir.
Günümüzden örnek verecek olursak bir mutfak robutunu yapmak merkür sıfatları ile donanmış insan için hiç de zor değildir. İnsan bunları yapabilecek donanımda yaratılmıştır.
Yeter ki aklını, zekasını, hünerlerini birleştirip insanlığa faydalı olsun.
Cemal etki alan insan kendine güvensiz olsa tabiki cesaret edip alet yapamayacaktır. Yine celal etki altındaki insan o tahammülsüz, hayal ve gerçeği ayırt edemeyen ifrat halleri ile alet yapımında başarılı olamayacaktır.
KUYUMCULUK
Kuyumcu “dökümcü, dökmeci” ve kuyumculuk “dökümcülük, dökmecilik” anlamını taşımaktadır. “Birtakım teknik bilgilerle el becerisi yanında zevkiselim ve yüksek bir estetik anlayışı gerektiren kıymetli maden ve taşlardan ziynet eşyası imal etme sanatı” tanımlaması yapılabilir.
Değerli taşlara şekil verme, tasarım yapma akıl ve sanatın, el becerisi ile birleşerek en ince çalıştığı alanlardandır.
Kuyumculukta başarılı olmak isteyen Merkür sıfatlarını itidalde kullanması gerekir.
KUMAŞ DOKUMALAR
Tekstil ve modanın alanına girer, ustalık ve bilgi ister. Hangi kumaş nerede kulllanlır. Renkler ve desenler, kalitesi önemlidir.
Dünya çapında büyük rekabetlerin döndüğü bir pazarı vardır.
İpliğinden, dokunmasına, renklerine, desenlerine kadar estetik, zekâ, sanatın,
hünerin birleştirilmesi gerekir.
ÇİNİ İŞLERİ
Çini sanatı, Osmanlılardan günümüze kadar gelmiş olan Türk sanatlarından kabul edilen bir tür killi topraktan meydana getirilen ve fırında pişirilen, bir yüzeyi sırlanmış, çeşitli renk ve motiflerle süslenmiş, seramik parçasına denir. Çini sanatı, iç ve dış mimari süslemelerin yanı sıra toprağın pişirildikten sonra şekil verilip kap-kacak, tabak, vazo, kase vb. şeklinde eşyalar üretilmesine imkan sağlayan bir el sanatıdır. Çini yapma sanatı da “Çinicilik” olarak adlandırılır.
Eskiden çini işçileri ustaların elinde yetiştirilirdi. Şimdi okullarda , hobi kurslarında öğretiliyor. Çinicilikte ülkemiz zengin bir ülkedir.
Diğer sanatlarda olduğu gibi çini ustası el becerisini, sanatı ,zekası, bilgisi ile birleştirmesi gerekir.
Bu ince işler aynı zamanda ait olduğu toplumun kültürünün yansımasıdır, değerlerinin önemini gösterir. Bu durum ise kişilerin imanları için medeniyet yansıması olarak insanlıkta değer bulur.
MAYİİ ÇALIŞMALAR
Mayi, tıp dilinde hastalıkların tedavisinde kullanılan sıvılara verilen genel isimdir. Tam olarak tıptaki karşılığı “sıvı” dır.
Sıvıları kimya, sağlık, gastronomi gibi bir çok alanda görebiliriz.
Ebru sanatı da su üzerine yapılan ince bir resimdir. Eski ama eskimeyen bir el sanatıdır.
Sıvıların mahiyeti, birleşim oranları, kullanılacağı yere göre hazırlanıp, kullanımı, uygun ortamda saklanması hepsi bilgi , beceri, akıl ve zeka işidir. Üzümün üzüm suyuna, sirkeye vs dönüşmesi bilgi beceri tecrübe ister. Yoksa sirke olmuş üzüm suyunu kimse içmez.
HAMARATLIK
Çalışkan, becerikli, elinden iyi iş gelen insana hamarat deriz.
Herhangi bir konu ya da iş üzerinde becerikli ya da çalışkan kişiler hamarat olarak bilinmektedir. Özellikle yaptığı iş konusunda eli becerikli olan ve elinden her iş gelen kişi olarak da anlatılır. Yani zihinsel kabiliyeti el becerisi ile birleştiren, zamanını iyi kullanan insandır.
Becerikliler, elleriyle ve gözleriyle keşfetmeyi, etraflarındaki dünyaya havalı bir mantıkçılık ve şevkli bir merakla dokunmayı ve incelemeyi severler. Bu kişilik tipine sahip insanlar doğal yapımcılardır, bir projeden ötekine geçerler, faydalı ve sadece eğlence için fuzuli şeyler inşa ederler ve ilerledikçe kendi çevrelerinden daha fazla şey öğrenirler.
Hamarat ve becerikli insan aklını, mantığını, el becerisi ile birleştirip sanatsal işler çıkarır. Bunları birleştirmeyen hamarat olamayan insan aslında bu becerisini geliştirebilir. Herhangi bir sebepten geliştiremeyen evde ve işinde sıkıntı yaşayacaktır.
Hamarat olma noktasında cemal etki alanlar çekingen,hassas, güvensiz haller sergilecektir. Yaptığı işin arkasında durup onunla ortaya çıkması hamarat ve becerikli olmasına bağlıdır.
Hamarat olma noktasında celal etki alan, becerikli, çalışkan insanlarda başkalarının duygularına saygısız, hırslı tavırlar sergileyebilir.
Kendilik Bilinci Eğitmeni Y. Hafize ŞANLI
merkür iletişim demektir saturn ifade etmek demek... insanlar bu merkür zamanlarında yanlış anlayışları neticesinde akılları kör, zekaları mantıkları tıkanmış, zihinleri üetkenlğini kaybetmiş olabiliyor. sonucunda ise ifadeler sertleşir veya tam aksi kırılganlıklar yaşanabilir. her halükarda ne yaşarsa yaşasın bunu doğru bir şekilde ifade ederek bu dönemi atlatabilirler. teşekkürler arkadaşlar.... elinize emeğinize sağlık diyorum. selam ve dua ile...