Ölmüş bir yakınımızın arkasından veya mezarının başında sesli ağlamak günah mıdır?
- Bu durum ölüye azap verir mi?
Cevap
Değerli kardeşimiz, Ölüye feryad figan ederek ağlamak âdeti, eskiden beri câhil insanlar arasında revaç bulmuş, yaygın hâle gelmiş bir âdettir. Mesela, eski Mısır'da eşraftan biri öldüğü zaman, bir çok kadın ve erkek, üstlerine başlarına yas alâmetleri sürerek, bağıra çağıra sokaklarda gezerlermiş.1 Eski Türklerde ise bu ağlama merasimlerinde yüzlerini yaralayanlar ve hatta kulaklarını kesenler bile olurmuş.2 Câhiliye devri Arapları arasında ölümünden sonra kendisi için bağıra çağıra, iyiliklerini sayarak ağlanmasını vasiyet edenler bile var.
1655-1656 ların Türkiye'sini anlatan bir yabancı, bir cenaze vukuunda kadınların cenaze evinde toplanarak, ağıt düzüp günlerce bağıra çağıra ağladıklarını yazmaktadır.3 O günden bugüne bu çeşit ağıt yakma ve ağlama şekli çok yaygın olduğu için, İslâm'ın bu konudaki hükmünü burada zikretmenin faydasına inanıyoruz. Ölüm büyük bir hadisedir. Bu hadise sebebiyle insanın hüzünlenmesi, kederli bir hâl alması normaldir. Hatta bu hüzün ve kederini açığa vurup sessizee ağlaması ve göz yaşı dökmesinde bir sakınca yoktur. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) de oğlu İbrahim'in4, kızının5 ve kızının çocuğunun6 vefatlarında ve ashaptan Sad' b. Ubâde'nin (v. 15/636) hastalığında bizzat gözlerinden yaşlar akıtarak ağlamış, kendisine ağlamayı yasaklamış olduğu hatırlatılınca da bunun yasak olan ağlama şekli olmayıp, gözyaşı dökmekle Allah'ın azap etmeyeceğini, ancak mübarek diline işaret edip onunla azap edeceğini belirtmiş ve: "Muhakkak ki ölü, ehlinin üzerine bağırıp çağırmalarıyla azap duyar."7 buyurmuşlardır. Zira sessizce gözyaşı dökmek ve kalben mahzun olmak, ağlamaktan ziyade bir şefkat ve acımadır ki, Allah Teâlâ, şefkatli ve merhametli olanları sever. Yine Peygamber Efendimiz (asm) bir cenazede kabrin kenarına oturmuş, gözyaşları toprağa damlayacak derecede ağlamış8, kızı Rukiyye'nin (v. 2/624) vefatında, yanında sessizce ağlayan Fâtıma'nın gözyaşlarını kendi eliyle silmiş,9 onun bu şekilde ağlamasını yasaklamamış ve Hz. Ömer bir cenazede ağlayan bir kadına bağırınca Hz. Ömer'e: "Bırak onu, ağlasın, muhakkak ki göz yaşarır." buyurmuş10 sessizce ağlayanın serbest bırakılmasını emretmiştir.
Bütün bu hadis-i şeriflerden çıkarılan fıkhî hüküm, ölüye sessiz ağlamanın caiz ve mubah olduğudur ki, bunda bütün müctehidler müttefiktirler.11 Yüksek sesle ve bağırarak ağlamak ise, Hanefî ve Mâlikîlere göre haramdır. Şafi'î ve Hanbelîler, ölüye ağıt yakmaksızın ve bir şeyler sayıp dökmeksizin, yüksek sesle ağlamayı da mubah görmüşlerse de, nevha yapmak, yani câhiliyyede olduğu gibi ölünün bir takım iyiliklerini sayıp dökerek, vay benim yiğidim, arslanım, evimin direği... gibi sözlerle bağırıp ağlamak, saçını başını yolmak: başına, yüzüne veya dizine vurmak, elbiselerini yırtmak caiz değil, haramdır.12 Bu şekilde ağlamanın haram olduğunda icma vardır. Çünkü Rasûlullah (asm) bu hareketlerin câhiliyye âdetlerinden olduğunu bildirerek13 yasaklamış,14 bu yasak fiili yapanların Ehl-i Sünnet'ten olmadıklarını15 ve tövbe etmeden öldükleri takdirde, Allah'ın -kendilerine katrandan bir elbise ve alevli ateşten bir gömlek giydireceğini haber vererek16 bu fiilin günahının büyüklüğüne dikkat çekmiş ve böyle yapanları lânetlemiştir.17 Hz. Ömer de dahil birçok sahabinin rivayet ettiği, ölünün kendisine ağlayanların ağlamasından kabrinde azap duyacağını bildiren hadise18 gelince: Hz. Âişe validemiz bu hadis-i şerifi duyunca bunun, "Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez."19 âyetine aykırı olacağını belirterek, Rasûlullah (asm)'in, bir Yahudi kabri yanından geçerken mezarın başında ağlayanlar gördüğünü ve onların ağladıkları kişinin, kabrinde azap görmekte olduğunu söylediğini,20 aile efradının ağlaması ile Allah'ın ancak kâfirin azabını artıracağını ifade etmiştir.21
Bütün müctehitler, aile efradının ve hayattakilerin yasak olan şekilde ağlamaları sebebiyle ölüye azap edilmeyeceğini, ancak eskiden Araplarda olduğu gibi ölü, böyle yapılmasını vasiyyet etmişse -ki bu şekilde vasiyyet etmek haramdır- yahut da yasak olan şekilde ağlayacaklarını bilip de, ağlamamalarını vasiyyet etmemişse o zaman geride kalanların ağlaması sebebiyle azap olunacağım beyan etmişlerdir.22 Dolayısıyla ölüye ağlamanın azap verişi, ağlamak sebebiyle değil, kendi günahı sebebiyle olmuş olur. Câhiliyye Araplarında ağlamayı vasiyyet etmek âdet olduğu için Rasûlullah (asm), bunun ölüye azap vereceğini bildirmiş olabilir. Ümmetin yıldızları olan ashab-ı kirama baktığımız zaman, onların, kendilerine sesli ağlayanları, kesin olarak bundan menettiklerini görüyoruz.
Nitekim Hz. Ömer yaralandığı ve komaya girdiği zaman, kendisine seslice ağlayanlar olmuş ve Hz. Ömer ayılır ayılmaz, Rasûlullah (asm)'in hadis-i şerifini hatırlatarak böyle yapmamalarını öğütlemiştir.23 Ebû Muse'l-Eş'ari de bir defasında hastalanıp hastalığı ağırlaşınca hanımı seslice ağlamaya başlamış. Hastalığının şiddeti geçtiğinde hanımına: "Sen benim, Rasûlullah (asm)'in uzak olduğu her şeyden uzak olduğunu bilmiyor musun ki, Rasûlullah (asm) musibet anında sesini yükseltenlerden, saçını tıraş ettirenlerden ve üstünü başını yırtanlardan uzak olduğunu söylerdi."24 diyerek, bu durumun yasaklığını belirtmiştir. Kısacası, bir yakınını ve sevdiği kişileri kaybedenlerin eğer güçleri yetiyorsa sabretmeleri ve ağlamamaları en iyi harekettir. Buna güç yetiremeyenlerin ise, sessizce ağlamaları ve gözden yaş akıtmaları da caizdir. Ama ölünün bir takım iyiliklerini ve hayatta yaptığı işlerini sayıp dökerek ve mersiyeler, ağıtlar düzerek ağlamak, kesinlikle haram ve yasaktır. Bu şekilde ağlamaktan şiddetle sakınmak gerekir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz...H.Ş