Bloglar

SATÜRN SIFATLARI

AHMAKLIK

Aklı olup da aklını kullanmayana veya kullanamayana ahmak denir. Ahmak; aklı az, görüşü kısa, basiretsiz, kötü huylu kimsedir. Kârını ve zararını iyi düşünemez. Hikmet; iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan ayıran kuvvettir. Hikmetin lüzumundan az olmasına ahmaklık denir. Ahmak, hayrı, şerri birbirinden tam ayıramaz.

Akıl, Allah’ın sadece insana lutfettiği bir nimettir. Öyle ki; her şeyi yerli yerince kullanmak ve hadiselerin varacağı noktayı önceden keşfetmek, ancak onunla mümkün olabilir. Nitekim kudsî  hadîste Hakk Teala Hazretleri :”Kulum öyle bir hale gelir ki, ben onun gören gözü, işiten kulağı olurum” buyurur.

Kur’ân da iki çeşit ahmaklıktan bahsedilir. Bunlardan birincisi, kafirler ve müşriklerdir. Allah Teala bunlar hakkında şöyle buyurur:

“Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeble düşünemez ve idrak edemezler.” (Bakara 2/171)

Kur’ân da zikredilen ikinci ahmağa gelince, bunlar kendilerini akıllı zannedenlerdir. Dünyevî arzu ve istekleri kendilerini gaflete sürüklediği için, hakikat onlara perdelenmiştir. Bu gibiler ancak bir felakete uğradıklarında kısmen uyanabilirler.

Satürn feleğinin ifadesi; kendini  ifade edebilmek, duyusu ise kulak ve işitmektir.
Kendini doğru ifade edebilmek  ve yalan konuşmamak önemlidir.

Hakim esmasını itidalde açığa çıkaramayan kod 2 ve 4 saldırgan olabilir ya da aksine kendini geri çekip, zayıf karekterli ve tutarsız davranışlara girebilir. 

Celal etki alan kod 7 ve 9 ise Satürn’de bütün ifrat halleri sergileyebilir. Ayrıca hikmetli latif bir bakışa sahip olmamak sürekli hatalarını tekrar ettirir. Nitekim Seyyid Abdulhakim Arvasi “hatasında ısrar eden ahmaktır” der.

Ahmaklığın alameti, kendi aybını bırakıp, başkasının aybıyla uğraşmaktır. (Sırri-yi Sekati). Başkalarının ayıbı ile meşgul olmak kendindekini göremeyip onları kınamak anlamına gelir. Aynı zamanda kendini beğenmişlik ve kibirdir bu.

Hikmet ehli de buyuruyor ki: “Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir.” Sürekli eziyete ve üzüntüye maruz kalan eş mutsuz olur, mutsuzluk verir. Sonrasında da hasta olur sağlığını yitirir. Hasta eşle ilgilenmek ahmaklık edene düşer.

Yine hikmet ehli : “Ahmağın üç alameti vardır; farzlarda tembellik, abesle iştigal ve yaratıklara eziyet etmek.”

Zamanı iyi kullanmamak, boş işlerle uğraşmak  insanı tembelliğe götürebilir. Önceliklerimizi belirlemek önemlidir.

İmamı Gazali:”Günah işleyenin bir aklı gider, bir daha geri dönmez.” Günah işlemeye devam eden kimse unutkan olur, ahmaklaşır, aklı da azalır.

“Akıllı; nefsine uymaz, ibadetlerini yapar, ahmak olan da nefsine uyar, günah işler, sonra da Allah affeder diye ümit eder.”
Bu şekilde bir inanç insanı hem dünyada hem ahirette iflasa sürükler.

Sonuç olarak; ahmak insan, aklını iyi kullanamadığından, kendinde doğru yanlış tanımını yapamadığından ve nefsi davrandığından her türlü ifrat ve tefrit hali sergiler.

KORKAKLIK

Havf/Korku, insan hayatında bir savunma mekanizmasıdır.  Bu yönüyle havf, insanı tehlikelere karşı uyaran ve tedbire sevk eden içsel bir dürtüdür. Bu duygunun aşırı ve yersiz bir şekilde kullanılması hem insanın ruhî yapısına hem de sosyal yaşantısına zarar verir.

Kuran’da korku; Allah korkusu, azap korkusu, âhiret kaygısı, günah işleme endişesi gibi dinî kaygılar olarak bir çok ayette geçer. Bu âyetlerin birinde Allah Teâlâ, “İşte o şeytan yalnız kendi dostlarını korkutabilir. Şu halde onlardan korkmayın, benden korkun” buyurur (Âl-i İmrân 3/175).

Genel anlamda korku böyle iken Satürn’de korkudan ne anlamalıyız?

Satürn’ün enerji merkezi boğazdır. Satürn’de dengede olmayan insan çok konuşmasına rağmen, gerçek ifadeyi bulamama sonucunda korku duyar ya da sessizliğe çekilir. Yargılanma, kınanma ve reddedilme korkusu yaşar. Hassas bir boğaza, katı bir enseye sahip olabilir dolayısı ile zayıf bir iletişimi olur, hayır demekten korkar.  İçsel sesini nasıl dinleyeceğini bilemez, sezgilerine güvenemez. Doğru yanlış ayırımı yapamaz. Özgürce, açık bir şekilde, korkusuzca ifade gücünü kullanamaz. Sert ifadeler kullanabilir.

Sonuçta tiroit, ses telleri, boğaz ve kulak enfeksiyonları vs gibi rahatsızlıklar gelişir.

Korkak insanda; ürkek, saldırgan, sessiz, zayıf karakterli,  kendini geri çeken, tutarsız, güvenilmez, saman altından su yürüten haller görebiliriz.

Büyük kodların, küçük kodlar karşısında susması,  konuşmaması kendini beğenmişlik ve kibirden de kaynaklanır.

CEHALET

Cehl/cehalet ; bilmemek, bilgi ve görgüden yoksun olmak, aklı kıt anlamındadır. Kimileri sözlüklerdeki anlamına göre cahil; eğitim, öğretim görmemiş ve belli bir konuda yeterli bilgisi olmayan kişi demektir derken, kimileri de cahil aslında bilgisiz kimse değildir; bilakis bilen ama bildiğini yanlış bilen doğruyu da kabul etmeyendir demektedir.
Cahilin içinde bulunduğu hâle de cehalet denir. Ayrıca cehalet, ilmin karşısında olmak, bilmemek manasını taşır. İlim; bilmek, her şeyin en iyisi, en hayırlısı olduğu gibi; cehâlet de onun zıddı, her şeyin en fenasıdır.

Cehalet esas olarak “azgınlık, serkeşlik, arzuların etkisinde kalma, hayvanî içgüdülere boyun eğme”, kısaca “barbarlık” anlamına gelir. Buna göre câhilin karşıtı, âlimden ziyade ihtiyatlı, ağırbaşlı, ahlâkı bütün, bugün “medenî” denilen insanı ifade eden halîmdir. Nitekim Furkān sûresinde Allah’ın iyi kullarının faziletli davranışları anlatılırken, “Onlar yeryüzünde ağırbaşlı bir şekilde yürürler, cahiller kendilerine sözle sataşınca ‘selâm’ derler” buyurulur.

Cehaletle ilgili ayetlere baktığımızda cahillik çoğu yerde bilmemek anlamında gelmekte, cahillerden ve cahil olmaktan Allah’a sığınılmaktadır. Ahkaf suresinde Hud as kavmine “Fakat görüyorum ki siz, laf anlamayan câhil bir topluluksunuz” buyururken cahillere laf anlatmanın zorluğundan bahseder.

Bilgisiz insanlar körler gibidir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (ez-Zümer, 39/9). “Aynen görenle görmeyenin bir olmadığı gibi.”

Cahillerin bir kısmı bilmediklerini de bilmez
Ve kabul etmezler  bundan dolayı faziletli, doğru ve ilmi kendine önder seçmiş, akıllı kişilerden kaçarlar. Çünkü, kendini olduğundan büyük görme hastalığına tutulan cahiller, tevazû sahibi bilginlerden hiç bir şey anlayamazlar. Cahil, her şeyin dış yüzünü görür, kabukta kalır. Her şeyi bildiğini sanır, boş iddialarda bulunur. Ancak görünenin arkasında bir de hissedilenin var olduğunu bilemez. Cahilin tedbiri, düşüncesi köksüz ve çürüktür. Bundan dolayı cahiller için:

“Cahil yaşayan ölüdür”, “Diri iken ölü.” denilmiştir. Hazret-i İsa da:

“Ben ölüleri dirilttim fakat cahilleri diriltemedim.” buyurmuştur.

Anlaşıldığı üzere cahil kendini beğenmiş, kibirli, kınayıcı olduğu gibi sürekli boş boş konuşup ilgi çekmeye çalışabilir.  Aynı zamanda bütün tefrit hallerine gösterebilir.

YALAN

Yalan; Arapça kezib, doğruluğun (sıdk) karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek, söz ve gerçeğe uygun olmamak diye tanımlanır. Haberin doğruluğu gerçeğe uygunluğu, yalan olması aykırılığı ile bilinir. Olmayanı olmuş, olanı olmamış gibi gösteren söz şeklinde de tanımlar.

Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Yalan rûhî bir hastalıktır.

Yalan insanları birbirine düşürür, güven duygusunu yok eder, toplum içinde karışıklıklara sebep olur; dostlukları yıkar, yerine düşmanlık tohumları eker. Yalan er geç ortaya çıkacağından, yalancılar, kendilerine güvenilemeyen, saygı duyulmayan ve sevilmeyen insanlar durumuna düşerler. Kısaca yalan, insanı dünyada da ahirette de felâkete sürükler.

Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)

Yalanla iman bir arada bulunmaz. (Hz.Aişe)

Yalancı ile cimri Cehenneme girer, ama hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)

Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalbde boğuşur. (Malik bin Dinar)

Satürn ifade gücümüzdü. İnsan kendini ifade ederken ifrat ve tefrite düşebilir. Yalanı o an için bir çıkış yolu gibi görebilir. Bazı insanlar yalanı alışkanlık haline de getirirler.

Celal etki alan insan kibirden dolayı yalan söyleyebilir ya da birini kınarken ileri gidip yalana başvurur.  Dar esması etkisi ile de kapana sıkışmış gibi hissedip yalanla o anı kurtarır. Muahhir esmasından celal etki alan kişi sonunu düşünmeden yalana başvurur ama sonunda açığa çıkacağını düşünemez.

Cemal etki alan kodlar ise kendini köşeye sıkışmış hissettiğinde saldırganlaşıp yalana da başvurabilir aslında ürkmüş korkmuştur.

CİMRİLİK

Türkçe pintilik, hasislik( tamahkar, kötü huy) mânasındadır. İslâmda  şuh ve buhl kelimeleriyle ifade edilir. Şuh, öncelikle kişiyi mal mülk edinme hırsına sevkeden, harcamalarda bulunmaktan ve yardım etmekten alıkoyan bencil bir duygu. Buhl ise bu duygunun etkisiyle iyilik ve cömertlik yapmaktan kaçınmaktır. Mal varlığı konusundaki cimriliğe buhl ve genel olarak iyiliğin her türlüsünden kaçınacak derecede köklü ve yaygın bir huy halini almış bulunan cimriliğe de şuh denir. Ayrıca buhlü; kişinin kendi malını hayır yoluna harcamaktan kaçınması, şuhhu da başkalarının elindekine göz dikecek veya onların iyilik yapmalarından bile hoşlanmayacak derecede cimri ve iyilik duygusundan yoksun olması şeklinde açıklamıştır.
Cimriliğin karşıtı cömertliktir.

Ayetlerde cimrilik yaratılıştan gelen ve hiçbir zaman tam olarak yok edilmesi mümkün olmayan tabii bir duygu (garîze) olduğunu belirtilir.

“Allah… cimrilik edenleri, başka insanların da cimri olmasını isteyenleri ve Allah’ın kendi kereminden verdiğini saklayanları sevmez” buyurur Nisa suresinde.

Hadislerde insanlar hakkında düşünülebilen en kötü ve alçaltıcı iki huyun cimrilik ve korkaklık olduğunu, cimrilik duygusuyla imanın bir arada bulunmayacağı ifade edilir.

Malı yaratılış gayesinin dışında harcamak israf, bu gaye için harcamaktan kaçınarak elde tutmak cimrilik, yaratılış gayesine uygun olarak harcamaksa cömertliktir.

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir.”
( Bakara 268). Şeytan insana gelecek endişesi verir, korkutur kandırır. Ümitsizliğe düşürür. Halbuki Hud suresinde “Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’ın üzerine olmasın!”  diyerek rızka kefildir.

“Rızık için üzülme! Takdir edilen -ezelde ayrılmış olan- rızık seni bulur.” Zamanın insanı rızkı için üzülmez aslında her daim fazlasındadır gözü biriktirdiğini de rızkı sanır.

“Beni unutursanız (maddi ve manevi) rızıklarınızı kısarım”  Taha/124 buyurur. Öyle ise helal yoldan kazanıp şükredip ona güvenip teslim olmalı.

Rızkın seni böylesine kovalarken , onu kovalamak endişelenip cimrilik yapmak teslimiyetsizliktir, Allah’ın rızk taksimine güvenmemek, inanmamaktır. Aslında insanlar rızıktan fazlası için savaş verirler.

Mal ve para konusunda olduğu gibi insan affetmekte  de  cimrilik yapıp kin tutabilir. İlim de rızıktır. İnsanların ihtayacı olan ilmi vermekte cimrilik yapmamaldır.

Malının, parasının, rızkının elinden kaçacağı ya da başkalarının eline geçeceği korkusu ile kalleşlik yapıp, dert ve ziyan duygusuna kapılabilir. Cimrilikle elinde sıkı sıkıya tuttukları onu kendini beğenmiş kibirli yapabilir. Esmalarından aldıkları celal ve cemal etkilere göre.

GERİ ZEKALILIK

Bir insanın zekâ düzeyinin gelişmemesi, zekasını çalıştıramama durumuna denir.
Bu durum fıtri ve micazi yapısından (nasibinden) kaynaklanır.  Hastalık sebebi soğukluk olan insan, soğuk ve uzak davranışlarından dolayı böyle görülebilir. Böyle insanlarda hastalık sebepleri gözönünde bulundurulmalıdır.

Bilimsel araştırmalar zekâ düzeyinin 30 yaşına kadar gelişime açık olduğunu söyler. Çocuklarda oyunlarla ve anne babaları eğiterek, büyüklerde ise spor önerilir. Spor beyne giden kan akışını ve oksijen düzeyini artırdığı için bu konuda bir destek sağlar.

İnsan bazen zekâ seviyesinin gelişmesinden değil, zekasını kullanamadığından da geri zekalılık yapar.

Latif ve hikmetli bir görüşe sahip değildir. O yüzden olay esnasında doğruyu yanlıştan ayıramaz. Sonrasında belki de yıllar sonra zihni olayı kavrayıp anlar  ” ne gerizekalı davranmışım” der. Kendindeki yanlış ve eksiklikleri tanımlayamaz. İşlerin sonunu düşünemez. Düşüncelerini aktif edemez ve düşüncesizce davranır.

Kötü,  kendine zarar verecek kişi ve işlerden uzaklaşamaz. Kendini her an yanlış işler içinde bulabilir.

Aldığı cemal ve celal etkiye göre satüründe bütün ifrat ve tefrit halleri sergileyebilir.

KALLEŞLİK

Sözünde durmayıp bir işin yüzüstü kalmasına yol açan. Birine gizlice kötülük eden kişi. Döneklik, iki yüzlülük, hîlekârlık yapan kimse.

Tanımlardan da anlaşıldığı üzere kalleş, insanların arkasından iş çeviren, iki yüzlü, bir nevi münafık da diyebiliriz. Ve insanları hiç ummadıkları bir anda arkalarından hançerleyen, güvenilmez, saman altından su yürüten, karda yürüyüp izini belli etmeyen, tutarsız, zayıf karekterli, saldırgan kimsedir.
Kin tutar, dert ve ziyan sahibidir.

Değerlere sahib değildir, insani ya da yasal kurallar ona göre değidir. İnsanları aldatır, yalan söyler. Satürn eneji merkezi olan boğazları da hasarlıdır, yada zamanla hasar görüp rahatsızlanır.

“Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir.” Hadisi gereği mümin ahlakına sahip değildir.

Kişiler aldıkları cemal ve celal etkiye göre bütün ifrat ve tefrit halleri gösterebilir.

KİN

Hıkd, kin demektir. Yâni dargın olduğunuz bir kimsenin dâima fe­nalığını istemek ve bunun için fırsat gözetmektir.

Bu hastalık bazan hasetten doğar. Bir kimse, çekemediği adama bir şey olmayınca, yâni başına bir kötülük gelmeyince ona kin tutmaya başlar.

Sebebi gadab, hiddet, cehalettir. Herhangi bir kimsenin kendi hakkındaki zararlı hüküm, söz veya hareketine kızmaktan doğar. O an­da kendisine bir şey yapamayınca, ona kin tutmaya başlar.

Gadab ile aralarındaki farka gelince: Gadab ve hiddet, ânî olarak gelir. Yapacağını yapar ve zâil olur gider. Fakat kin öyle değildir.

O ciğerde yerleşen verem mikrobu gibi, kalbin derinliklerinde yerleşip pu­suya yatan, sinsi sinsi fırsat gözetleyen ahlâk bozucu bir mikroptur.

Kin tutan kin tutuştuğu insanın iyiliğini istemez

Dâima ona bir iyilik geldiği vakit üzülür, fenalık geldiği vakit sevinir.

Bu ise tamamen nifak âlâmetidir.

Aynı zamanda Resûlü Ekrem (S.A.) Efendimiz bir hadîsinde :

 “Mü’mine musibet geldiği vakit sevinme, Allahu Teâlâ seni de o belâ ile ibtilâ eder” buyurduğu gibi, kendi başına da aynı felâketin gelmesine sebep olur.

Hulâsa kin, şematet denen bu nifak hastalığını doğurur.

Dargın olduklarımızla, görüşmeme, konuşmamayı doğurur. Halbuki dînimizde dünya işleri için üç günden fazla küs durmak yoktur.

Kin tuttuğu kişiye karşı kibirlenmeyi ve onu hor görmeyi, kınamayı, derdi, kalleşliği de beraberinde getirir.

Aleyhinde yalan söylemek, gıybetini yapmak, sırrını açıkla­mak, istihza etmek, haksız yere eziyet etmek, bu sebeple sıla-i rahmi kes­mek, (dostluk ve akrabalık bağlarını koparmak), borcunu ödememek, cimrice davranmak ve helallaşmemek gibi bir çok fenalıkları doğurur.

Resûl-i Ekrem Efendimiz mağfiretin sebeplerini, bu gibi hastalıklardan uzak olmaktır buyurmuş Hadîsinde :

“Şu üç hasletten bir tanesi kimde bulun­mazsa, Allah onu mağfiret eder. Onlar da: Allah’a ortak koşmak, sihir ve kindir” buyurmuştur. Tevbe edinceye kadar kin tutanların ameli Allah’a ref’ olmaz.

Kin hastalığından kurtulmanın ilk çaresi bağışlayıcı ve affedici olmak, cömertçe davranmaktır. Affetmesini ve bağışlamasını bilen, bu hastalıktan kurtulmuş sayılır. Fakat affetmek için de bunun önemini ve faziletini bilmek gerekir

“Dünya ve âhiret ehlinin en makbul ahlâkı, sana gelmeyene gitmek, vermeyene vermek ve zulmedeni bağışlamaktır.”

Hasan-ı Basrî (rahimehullah), birisini affettirmek için sultanın hu­zuruna girdi ve ona Yûsuf Aleyhisselâm’ın kıssasını anlattı. Yûsuf’u na­sıl kuyuya atıp sonra köle diye sattıklarını ve babalarını nasıl gam ve keder içinde bıraktıklarını ve buna karşılık Allâhu Teâlâ Yûsuf’un adını yükseltip kendisini Mısır’da hazine vekili yaptığını ve nihayet kardeşle­ri etrafında toplandığı vakit:

— Bugün sizi ayıplamak yok. Allah sizi mağfiret eder. O, rahmet edenle­rin en merhametlisidir” dedi. Sultan affını icra etti.

Kindar kişi cemal etki aldığında belki düşmanlığı açıktan yapamaz ama  saman altından su yürütür. Üzerine gidildiğinde kinin de verdiği öfke ile saldırır. Kendisine güvenilmez, tutarsızdır. Bazen sessiz gibi görünse de bu sessizlik hayra alamet değildir. Karekteri zayıftır.

Yine kindar insan celal etki aldığında kendini beğenmiş, kibirli, kınayıcı ve gevezelik derecesinde konuşabilir.

TEMBELLİK

Psikolojide tembellik bir alışkanlıktan öte ruh sağlığı sorunudur. Benlik saygısı olmaması, onaylanma eksikliği, disiplin eksikliği, özgüven eksikliği, etkinlik veya aktivite eksikliği, inanç ve ilgi eksikliği gibi durumlardan kaynaklanır

Bu zamanın insanı en çok zamanı iyi kullanamadığından,yapılacak işlerin
birikmesi sebebi ile işleri erteler ve önceliklerini doğru belirlemediğinden de tembellik yaşar. Bazı insanlarda psikolojik ya da fiziksel yorgunluk, güçsüzlük, zayıflıkla tembelleşebilir.

Celal etki alan tembellik yapan insan rahatlıkla kınayıcılık yapabilir yada cemal etki alıyorsa bütün tefrit haller kendinde açığa çıkabilir. Tembellik Satürn evlerinde ilerleme ve büyümemize, hedeflerimize ulaşmakta engel olacaktır. Sorumluluklarımız tembelliğimizle sekteye uğrayacaktır.

DERT

Zorluk, güçlük, darlık ve sıkıntı  anlamlarındadır. Bazı insanlar basit zorlukları büyütüp kendilerine dert edinirler, işler daha da zorlaşır. Algı,anlayış ve bakış açısı ile ilgilidir.

Satürn esmalarından El Kabz, Ed dar, El Mani , El Muahhir, El Metin ve diğerleri insanda doğru bir  şekilde açığa çıkmazsa  kişi kendini bir dert sahibi olarak düşünür ve derdi sahiplenir.

Dertli insan konuşmak ister. Aslında derdini çözüm bulacak salih amel sahibi, hakkı ve sabrı tavsiye edecek birine anlatmakta hiçbir sıkıntı yoktur. Dertli daralıp, kabz olunduğunda kendisine dışardan  bakan birine ihtiyacı vardır.  Böyle birini bulamazsa derdini Allah’a arz etmeli, O’ndan yardım istemelidir.

Allah’a derdini açan derdini çözen yakın bir dost bulur. Ama Allah yokmuş gibi bulduğun her insana derdini açar, lakin bir türlü ellerini açıp Allah’a derdini anlatmak aklına gelmezse Allah seni nefsinle başbaşa bırakır. Kendi nefsinle uğraşırsın. Kendi sorunlarınla uğraşırsın ve sorunlarından da bir türlü çıkamazsın.

Dolayısı ile herkese anlatıp, şikayet edip derdi çoğaltmamalıdır.

ZİYAN

Zarara uğramak, bir şeyleri kaybetmek, yitirmek.

Asr suresınde, Asra yemin ederek başlayıp ziyandaki insandan bahseder. “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

Allah böyle kıymetli bir gerçeklik ve imkân üzerine yemin ederek zamanın önemine dikkat çekmiş; onu iyi değerlendirmeyen insanın sonunun, âyetteki deyimiyle “hüsran” (ziyan, zarar) olacağını hatırlatmıştır.

İnsan bir çeşit ziyan içinde boğulmaktadır. Çünkü insanın sermayesi ömrüdür, o ise her nefes, her saat harcanılıp giderek tükenmekte ve her nefes geçtikçe o nimetlerin sonu ve hesabı yaklaşmaktadır.

İnsanın gerçek saadeti, ahireti sevmek, dünyanın acı ve tatlısına iltifat etmemektir. Onun için halkın pek çoğu  dünya sevgisi ile meşgul ve onu talepte boğulmuştur. Bundan dolayı zarar ve helaktadırlar.56

Peki ziyandan kimler kurtulur?
-Samimi bir şekilde iman edenler
-Hayır amel işleyenler

-Hakkı tavsiye edenler
-Sabrı tavsiye edenler

Dünya hayatında insan maddi kayıplara uğrayabilir. Önemli olan bununla yıkılmamaktır. Dünya hayatı, mal,para hepsi  geçicidir.

Satürnde insan ziyana uğradığında aldığı cemal ve celal etki ile saldırganlaşabilir, sessizleşebilir, diğer tefrit halleri de yapabilir korkuyla, ahmaklıkla vs. Celal etki aldığında ifrat hallerin hepsini de yapabilir. Haklılığını kanıtlamak ya da başka sebeplerle sürekli konuşabilir, kınayabilir, kibirlenir.

GEVEZELİK

Gevezelik düzensiz, gelişigüzel, saçma sapan olan konuşma olarak tanımlanır.

Kabul edilebilir olan sınırın üzerinde uzun uzun konuşma eğilimine verilen isimdir. Bu kişiler, abartılı denebilecek miktarlarda konuşmaya meraklıdırlar ve kolay kolay susmazlar. Ne kadar fazla konuştuklarının bizzat farkındadırlar; ancak kendilerini durdurmayı başaramazlar ve bu konuşma sürelerini bir sorun olarak algılamazlar.
Konuşmuş olmak için konuşurlar. Bu kişiler sıklıkla konuşmaları başlatırlar, konuşma sırasında baskın taraf olmaya çalışırlar ve diğer insanlara kıyasla bir konuşmayı sonlandırmaya daha az isteklidirler.

Psikolojide çeşitli kişilik özellikleri bu bozukluk ile ilişkilendirilir. Bunlar arasında ısrarcılık, iletişim istekliliği, öz-algıya dayanan konuşma becerisi ve telaşlılık, huysuzluk, endişe, kıskançlık ile karakterize edilen nevrotiklik (duygusal dengesizlik) bulunmaktadır.

Geveze insanların genellikle daha ısrarcı ve tartışmacı oldukları, fakat bir tartışma sırasında genellikle pozitif bir tutum takındıkları belirlenmiştir. Bu tür kişilerde aynı zamanda çoğunlukla nevrotik psikotik dışa dönüklülük durumu da görülmektedir. Bu tür kişiler neredeyse asla utangaç olamamaktadırlar.

Ayrıca konuşkanlık, liderlik vasfı olarak görülmekte ve etkileyici bulunmaktadır bazı toplumlarda.

Hazret-i Ömer buyurur ki:

“Çok konuşan, çok yanılır. Çok yanılan kimsenin, hayâ duygusu azalır. Hayâ duygusu azalan kimsenin, günah ve harama düşme endişesiyle şüphelilerden sakınma titizliği kaybolur. Şüphelilerden sakınma titizliği kaybolan kimsenin ise kalbi ölür.”

Güzel konuşmak için, evvelâ dinlemeyi öğrenmek de şarttır. Cenâb-ı Hak, çok dinleyip az konuşması için insana iki kulak, bir dil bahşetmiştir. Gereksiz yere çok konuşmak, insanı gözden düşürür. Bir de içi boş tartışmalarla uzun uzadıya konuşup vakit isrâfından sakınmalıdır.

Gevezelik ile ilgili tanımlardan sonra Satürn’deki durumuna bakarsak:

Kendini ifade etmeye çalışırken anlatamağını düşünebilir ve anlaşıldığını ikna olana kadar  konuşur. Kibirden de konuşabilir. Bazen ilgiyi üzerine çekmek içinde sürekli konuşur.
Kendini ifade edemeyeceğini, anlaşılmayacağını düşünen insan susar, hatta küser. Aslında ilacı düşünceli olmaktır.
Bir süre sonra o söylemek istediği şeyin gereksizliğini görür. Cümlelerini az ve öz yapar.

Çok düşünen insan sadece gereği kadar konuşur, doğru cümleler kurar. Gerçek ilim sahibi insanda az konuşur. Yerine göre, gerektiği kadar.

Hazret-i Mevlânâ’nın ifâdesiyle:

“Uzun sözü maksadını anlatamayan söyler.”

Lâfı uzatmak, dönüp dolaşıp aynı şeyi tekrarlamak, hem muhâtabı sıkar hem de onu anlayışsız yerine koymak olur. Buna edebiyatta “itnap” yani sözde gevezelik denir.

Kendilik Bilinci Eğitmeni Y. Hafize ŞANLI

Diğer Bloglar

Yorumlar (0)

Yorum Yazın

Yorumlarınız sistem onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır.