Abdulkadir Geylani hazretleri küçüktü. Arefe günü çift sürmek için tarlaya gider, bir öküzün kuyruğundan tutunup, arkasından giderken, hayvan dile gelir ve dönüp O'na "Sen bunun için yaratılmadın ve bununla emrolunmadın" dedi. Küçük Abdulkadir korkar, eve geri döner. Evlerinin damına çıkar. Gözüne, hacılar gözükür. Arafat'ta vakfeye durduklarını görür. Annesine gider; "Beni Allahü teâlânın yolunda bulundur. İzin ver, Bağdat'a gidip ilim öğreneyim. Salih zatları ve evliyayı bulup ziyaret edeyim" der. Annesi sebebini sorar, gördüklerimi anlatır. Annesi ağlar, kalkıp babasından miras kalan seksen altının yarısını kardeşine ayırır, kalanını küçük Abdulkadire verip, altınları elbisesinin koltuğunun altına diker. Gitmesine izin verir, her ne olursa olsun doğruluk üzere olmasını söyleyip, O'dan söz alır. "Haydi Allah selamet versin oğlum. Artık kıyamete kadar bir daha yüzünü göremem" der.
Eşrefi mahluk olan insan bu dünya da esfel-i safilinden ala-yı illiyine olan kemalat yolculuğu için dünya gölgeliğinden geçer. Bu yolculuk esnasında kimi küçük Abdulkadir gibi rehberini duyar. Aslında her daim insanın kulağına fısıldanır; "Sen bu iş için yaratılmadın"
Neyle meşgulüz, meylimiz nereye, ihtiyacımız ne? Amaca uygun mu yaşıyoruz? Yoksa oyalanma içinde miyiz?
Hz. Musa ailesi ile Mısır'a giderken Tur Dağında soğuktan üşümüş, karanlık ve acıkmışlardı. Ateşe ihtiyaçları vardı. Bir ateş, ışık gördü. Ateşe doğru gitti ve Rabbi O'nunla ateşten yani meylettiği, ihtiyacı olan şeyden konuştu.
Ey insanoğlu! Peygamber değiliz vahiy gelmesini Allahın seninle konuşmasını bekleme. Fakat şunu da bil ki; Arıya vahyeden kuluna vahyetmez, konuşmaz mı?
Hz. Peygamber'in mekkenin o şirk, put ve günah kokan havasından kaçıp sık sık Hira'da inziya çekilmesi, atası ibrahimce tefekkür arayışıydı. Sukunet ve sessizlik içinde kendi mağarasına çekilmek insanın kendine, oradan da Rabbine giden yoldur.
Ve orada Rabbinin vahiy meleği cabrail ile tanışmış, konuşmuştur. İbrahim Ethem hazretlerinin bir gece damına hırsız çıkar;
“–Kim var orada? Gecenin bu saatinde damda ne yapıyorsunuz?”
Derinden bir cevap gelir: “–Kaybolan devemizi arıyoruz sultânım!”
İbrahim bin Ethem hiddetle seslenir: “–Damda deve aranır mı bre ahmaklar?!.”
Bu seferki cevap çok mânidar ve irşad niteliğindedir:
“–Ey İbrahim bin Ethem! Sen damda deve aranmayacağını biliyorsun da, sırtındaki ipekli elbiseler, başındaki tâc, elindeki kırbaç ve oturduğun tahtla Hakk’ı arayıp bulamayacağını bilmiyor musun?!.”
Hem Sultan İbrahim bin Ethem olmak, tacınla tahtınla, hem de kul ibrahim olmak zordur. Mekkenin putlarından Hira'ya kaçmak lazım.
Aileni güvende tutup ihtiyacını giderirken, ateşten hitap edeni duymak lazım. Küçük Abdulkadir gibi evin damından bakıp, vakfedeki hacıları görebilmek lazımdır.
"Fani olanın peşinden gitme ona ait değilsin Baki'nin peşinden git." Fani değiliz, fani olanı isteyip peşinden gidenden yüz çevirmek gerek. Unutmaki "Sen bu iş için yaratılmadın"
K.B.E. Y. Hafize Şanlı
Yorumlar (0)
Yorum Yazın