Telvin hal sahiplerinin, temkin ise hakikat ehlinin sıfatlarındandır. Kul terbiye yolunda olduğu sürece telvin sahibidir. Sürekli bir halden diğer bir hale geçer, yükselir.
Bu halden hale geçişten öte intikal etme, göçme, yükselmesidir. Bu durum gayeye, hedefe yani Hakk'a ulaşıncaya kadar böyle devam eder gider. Böyle olunca telvinde sürekli manevi bir ilerleme ve yükselme vardır. Temkin sahibi Hakk'a ulaşmıştır. Fakat onda da telvin heran devam eder. Temkin sahibinde beşeri his ve duygular iptal olmuştur. Nefsine karşı zafer kazanmış ve akabinde Hakk'a vasıl olmuştur.
Temkin sahibi hakikate ulaşmış, hakikatin sultanıda onu hükmü altına almıştır. Kulda temkinde istikar sahibidir. Abdülkerim Kuşeyri Risalesinde "Şeyh Ebu Ali Dekkak (rah) der ki: Hz Musa (as) telvin sahibi idi.
Kendisi Cenab-ı Hak ile özel konuşmadan döndüğü zaman, yüzünü örtme ihtiyacı hissetti. Çünkü o anda yaşadığı hal, kendisinde büyük etki bırakmıştı. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ise temkin sahibi idi. Mirac'a gittiği gibi döndü; zira o gecede müşahede ettikleri kendisinde farklı bir tesir yapmamıştı.
Üstad Ebu Ali Dekkak, Hz. Yusuf a.s kıssasını telvin ve temkin konusunda bir örnek olarak zikrederek şöyle derdi: Hz Yusuf'u gördüklerinde ellerini kesen kadınlar, bunu Yusuf yanlarına aniden çıktığında yaptılar (Yusuf'un güzelliği karşısında bir anda halleri değişti, ne yaptıklarını bilemez duruma düştüler ve önlerindeki meyve bıçakları ile ellerini kestiler).
Hükümdarın karısı ise, Yusuf'un muhabbeti konusunda onlardan daha temkin ve kuvvet sahibi idi. Kadınların ellerini kestikleri gün, onda zerre kadar bir değişimi olmamıştı, çünkü o Yusuf a.s hakkında temkin sahibi idi (onu görmeye alışmıştı)." der. Yine Kuşeyri "Bil ki kalbe gelen manevi halle kulun durumunun değişmesi iki sebepten biriyle olmaktadır: Ya gelen hal kuvvetlidir ya da bu hali yaşayan kimse zayıftır.
Hal sahibinin sakin olup bir değişme göstermemesi de iki sebepten biriyle olmaktadır: Ya hali yaşayan kimse kuvvetlidir ya da gelen hal zayıftır." Gelen hal sürekli olmaz.
Nitekim Peygamber efendimiz şöyle buyurur: "Eğer siz benim yanımda iken elde ettiğiniz hal üzere kalsaydınız, hiç şüphesiz melekler gelir sizinle musafaha ederdi." Diğer bir hadisinde de " Benim öyle bir vaktim vardır ki, o vakitte yüce Allah'tan başka kimse beni meşgul edemez." Aslında bu söz muahatabın anlayış durumuna göre söylenen sözleden biri olabilir. Çünkü Peygamber efendimiz zaten her halinde O'nunla beraberdi.
Gelen hal devamlı da olabilir. Hakikat ehli ariflerin makamı, gelen halin üstündedir. Kul manevi yükselme olduğu sürece telvin sahibi olup heran değişme, yenilenme içinde ve hal değiştirmektedir. Haller içinde yükselip manevi dercelerini artırabileceği gibi manevi hallerinde kaybetmede yaşayabilir. Kul beşeri sıfatlarından kurtulduğunda, beşeri sıfatları yok olur, Hakk'a ulaşır, temkin sahibi olur.
Hak'ta onu bir daha nefsin hastalıklı hallerine geri döndürmez. Temkin halinde, makamında istikrarı bulmasıdır. Temkin sahibi de manevi derecelerde artışlar yaşadığı için, telvin hali onda devam eder. Manevi artış ve değişim içindedir. Bu haller içinde çevrilip durur. Allahu Teala'nın takdir ve tecellilerinin sonu yoktur, beşeri hislerin ise bir sonu vardır.
Kul beşeri hislerini tamamen kaybettiğinde, varlıklardan habersiz hale geldiğinde mavh durumundadır. Mavh durumunda telvin, temkin, makam gibi hiç bir halden söz edilemez.
Böyle kimseler Hak tarafından sevk ve idare edilir. Oysaki dışardan bakıldığında aklı başında tasarruf sahibi görülür. Kehf suresi 18. Ayette "Sen onları (mağaradaki gençleri görseydin) uyanık zannederdin; halbuki onlar uyumaktadırlar. onları biz sağa sola çeviriyorduk."
Kuşeyri Risalesinde düzenleyen K.B.E. Y. Hafize Şanlı
Yorumlar (0)
Yorum Yazın