Akıldan öte yol bulamayan tenzih eder. Tenzih aklın işidir. Akıl varlığı bu yolla algılar. Akıl,varlığa dışarıdan bakar. Ölçer biçer, kıyas eder fakat hemhal olamaz, empati kuramaz, hissedemez. Hissetme, sezme, hayal etme, farz etme aklın işi değildir. Onun işi Allah’ın mahiyeti ile ilgilidir. Ve o daima olumsuzlama yöntemi ile çalışır. Ancak insan sadece akıldan ibaret değildir.
Teşbih de benzetme demekken bunda da aşırıya gitmemeli, zatı hakkında düşünmemeli. İnsanla, alemle ilişkilendirilirken zatı ile değil, isim ve sıfatlar üzerinden gayet dikkatli olmalı.
Yahudiler tenzihte aşırıya kaçmıştır. Hritiyanlar da teşbihte aşırıya kaçıp Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu yakıştırmasını yapmıştır.
Kiliseler heykel, resim ve sembollerle doludur.
Hz. Nuh gündüz tenzihi anlatmış akşama kavmini sapıtmış olarak bulmuştur. Akşamda teşbihi anlatmış sabaha yine sapıtmışlar, bu hal 900 sene devam etmiştir. Sonunda tufan onları gelip yakalamıştır.
Tenzihle teşbihin ortasını bulmak akıldan kalbe yol almaktır.
Yalnızca tenzih edecek olursan, kayıtlayıcı olursun; yalnızca teşbih edecek olursan, sınırlayıcı olursun. Hem tenzih hem de teşbih edecek olursan, dosdoğru yolda olursun ve bilgide yükselirsin.
Bakara suresinde “biz sizi vasat ümmet kıldık” buyurur. Tenzih ile teşbihi bir arada kullanamayan ümmetler doğru yoldan sapmıştır. Aynı şekilde ifrat ve tefrit dengesini kuramayan insan da doğru yol üzere değildir. Her an ayağı kayabilir.
K. Bilinci Eğitmeni Y. Hafize ŞANLI
Yorumlar (0)
Yorum Yazın